Türkiye'de her 7 yetişkinden biri tip 2 diyabet hastası.Hastalık başlangıçta hiç belirti vermediği için pek çok kişi diyabeti olduğundan haberdar değil. Uzmanlar, erken teşhis için fazla kilosu olanlara, yüksek tansiyon hastalarına ve 45 yaşını geçenlere kan şekeri testi öneriyor. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı, Tip-2 Diyabet ve Tip-2 Diyabet tedavisinde kan şekeri ölçümü hakkında merak edilen soruları yanıtladı.
Diyabet hastalarının kanlarını ölçtürmeleri önemlidir. Bu sayede hem tedaviye yön verir hem de hastaların kendilerini takibi kolaylaştırır. Kan şekeri ölçümünün sıklığı hastadan hastaya ve kullanılan tedaviye göre değişiklik gösterir. Eğer diyabet hastası ağızdan alınan hap kullanıyorsa günde iki kez kan şekerini ölçtürmesi gerekir; sabah aç karna açlık kan şekeri testi ve öğün fark etmeden yemek yedikten 2 saat sonra tokluk kan şekeri testi yapılmalıdır. Hasta insülin kullanıyorsa günde 4-7 kez kan şekerlerini ölçtürmeleri gerekir. Ağır insülin kullanan diyabet hastalarında bu sayı 8 ila 10’a kadar çıkabilir.
Parmaktan ölçülen kan testi hem hastanın kan şekeri seviyelerini anlık olarak görebilmesini sağlayacağı hem de hekimlerin grafikler halinde hastanın hangi saat dilimlerinde kan şekerleri seviyelerinin nasıl dalgalı bir seyir gösterdiğini anlayabilmelerinde avantaj sağlamaktadır.
Şeker takibi için parmak delme zorunluluğunu ortadan kaldıran yeni yöntemle parmak delmeden acısız, her an ve her yerde şeker ölçümü yapmayı sağlıyor. Cihaz, kişinin üst kolunda 14 güne kadar takılı kalan küçük bir sensör içeriyor. 14 gün sonra çıkartılıp yenisi takılıyor. Bir saniyeden kısa sürede acısız glukoz ölçümü için sensörü okuyucuya veya akıllı telefonlara okutmak yeterli oluyor. Böylece anlık olarak kan şekeri seviyesi görülebiliyor.
Cihaz parmağı delip kandan ölçmediğinden ila 20 dolayında bir fark görülebilir. Ancak bu tolere edilebilir bir orandır. Bu oranda bir sapma problem oluşturmaz. Bilakis hasta günde ne kadar fazla kan şekerini ölçerse tedavide o ölçüde doğru karar verilebilir.
Şu an için SGK karşılamıyor ancak çabalar var. Özellikle tip-1 diyabet ve çocuk hastaların cihazları SGK tarafından karşılanmalıdır. Tip-2 diyabet hastalarının hepsi için geçerli olmasa da en azından ağır insülin hastalarında SGK ödemesi yapılmalıdır.
Tip-2 diyabet hastalarının çoğu günde 1-2 kez insülin yapar bazı istisnai durumlarda bu rakam 3-4’e çıkabilir. Tip-1 diyabetteyse günde en az 4 enjeksiyon gereklidir.
Son yıllarda insülin enjeksiyonu yerine kullanılan insülin pompası, cildin hemen altında bulunan yağ tabakasına (deri altı dokusu) insülin ileten küçük bir cihazdır. Tip-1 diyabetli hastaların tümü ve Tip-2 diyabetli hastalarda da tokluk kan şekeri aşırı dengesiz olanlarda kullanılabilir. Diyabet tedavisinde insülin pompası fizyolojik insülin salınımını iyi taklit edebildiğinden enjeksiyona göre daha fazla avantaja sahiptir. Bir diğer avantajı hastaların daha az insüline ihtiyaç duymalarını sağlamalarıdır. Ayrıca, kan şekerini çok iyi ayarlama şansı sağlaması da bir diğer avantajıdır. Bununla birlikte yoğun insülin tedavisi için gerekli olan sürekli enjeksiyonlara gerek yoktur. İnsülin enjeksiyonu kullanıldığında günde 3-4 kez yapılacak enjeskiyonun yerine 72 saatte bir defa yapılacak olan enjeksiyonla hasta konforu sağlanıyor.
Kullanımı son derece basittir, küçük bir cep telefonu boyutundadır. Tüplerle vücuda bağlanır ve insülin vermek için kanülleri kullanır. Pompa genellikle belirlenen insülin miktarını vermek için doktor tarafından ayarlansa da manüel ayarlama ve bolus miktarını hesaplama da yapılabilir. Kullanımı basit olmakla birlikte teknolojik cihazlarla haşır neşir olmak gerekir.
İnsülin pompaları diyabeti olan herkese uygun değildir. Tip 1 diyabet veya tip 2 diyabet olup, vücudu kan şekeri seviyesini yönetecek kadar insülin üretemeyen hastaların kullanımı için uygundur. Özellikle çocukluk çağında tip-1 diyabet hastalığı başlayan kişiler için önerilebilir. İnsülin pompalarını belli bir oranda SGK karşılıyor. Çok teknolojik olanları değil de en temel olan insülin pompalarının ödemesini yapıyor.
Kolay kolay bozulmaz. Özenli ve iyi kullanıldığında 10-15 yıl kullanılabilir.
Halk arasında şeker düşüklüğü demek olan hipoglisemi kan şekeri düzeyinin 50 mg/dl veya altına düşmesi hipoglisemi olarak tanımlanır. Hipogliseminin başlıca belirtileri titreme, çarpıntı, göz kararması, terleme, açlık hissidir. Diyabetli hastalarda sıklıkla karşımıza çıkar. Hipogliseminin nedenleriyse gereğinden fazla insülin veya oral antidiyabetik kullanmak, öğün atlamak ve düzensiz beslenmektir.
Halk arasında ‘turuncu iğne’ olarak adlandırılan şiddetli hipoglisemi tedavisinde enjeksiyonla verilen glukagon hormonudur. Bilinç kaybının yaşandığı ağır hipoglisemi hastalarında uygulanan bir tedavidi yöntemidir.
İğneyle yapılan glukagon yerine artık burun spreyi olarak üretilen glukagon kullanılıyor. Bu ilaç sayesinde şiddetli kan şekeri düşüklüğünü kolaylıkla tedavi edebilir. Geliştirilen nano teknolojik yöntem sayesinde burun mukozasından hızlıca emilerek kandaki şeker miktarını yükseltiyor. Yapılan çalışmalarla turuncu iğneyle aynı süre ve ölçüde hastayı hipoglisemiden çıkardığı tespit edilen burun spreyleri, enjeksiyon yapmadan hipoglisemiyi rahatça tedavi edebilme avantajı sağlıyor.
Ülkemizde henüz satılmıyor, Amerika’da ve Avrupa’da piyasa çıktı. 5 yıl içinde ülkemize geleceğini düşünüyorum.
Pankreas adacık hücre nakli, son yıllarda gündemde olan ve tip 1 diyabetli hastalar için yeni ve umut verici bir yöntem olmasına rağmen tüm hastalarda değil ancak seçilmiş hastalarda uygulanabilen bir tedavi yöntemidir. Adacık hücre nakli için gereken pankreas iki kadavradan temin edilir. Nakledilen adacık hücresini vücudun reddetmesini önlemek için nakil sonrası bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar vermek gerekir. Bu ilaçların uzun süre kullanılmasıyla 2 yılsonunda insülinsiz kalma oranı %70’i buluyor. Bu da adacık hücre nakli yapılan her 10 hastadan 3’üne 2 yıl sonra tekrar insülin vermek zorunda kalmamız anlamına geliyor. Yeni ve umut veren bir yöntemdir.
Kök hücre çalışmaları tüm dünyada hala araştırma bazında devam ediyor. Günümüzde yaygın ve kesin bir tedavi yöntemi olmamakla birlikte gelecek yıllarda daha çok uygulanacağına dair umutlar yüksek.
Bu çalışma tip-1 diyabeti olan hastalar için değil tip-1 diyabet hastalarının yakınları için yapılan bir çalışmadır. Tip-1 diyabete yol açan bağışlık sistemine ait antikorlar hastanın yakınlarında da varsa bu kişilerde aşı yöntemi uygulanarak bu antikorlar yok edilerek tip-1 diyabetin gelişmesi engellenmeye çalışılır. Çalışmaların sonuçları umut vaat edici. Ancak halen daha klinik araştırma sürecinde olduğundan aşıların üretimine geçilmedi.
Bu çalışma tüm bu bahsi geçen çalışmalar arasında en yeni olan çalışmadır. Halen daha insanlar üzerinde çalışmalara başlanmadı, hayvanlar üzerindeki araştırmalar devam ediyor. Teorik anlamda mümkün ancak pratikte benzetme yerindeyse hala “emekleme” aşamasında olan çalışmalardır.
”
Alo Yeditepe