Türkiye'de her 7 yetişkinden biri tip 2 diyabet hastası.Hastalık başlangıçta hiç belirti vermediği için pek çok kişi diyabeti olduğundan haberdar değil. Uzmanlar, erken teşhis için fazla kilosu olanlara, yüksek tansiyon hastalarına ve 45 yaşını geçenlere kan şekeri testi öneriyor. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanları Tip-2 Diyabet ve Tip-2 Diyabet tedavisi hakkında merak edilen soruları yanıtladı.
Tip 2 diyabeti, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılmaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumu olarak tanımlamak mümkün. Dünya genelinde de yaygın olarak görülen bir hastalıktır.
Tip-2 Diyabet Türkiye’de görülme sıklığı yetişkinler arasında ,7 olarak tespit edildi. Bir başka ifadeyle her 7 yetişkinden 1’i diyabet hastasıdır. Buna prediyabeti de eklersek yetişkin nüfusun %30’unun diyabet veya prediyabet olduğunu söyleyebiliriz. Diyabetli kişilerin %95’ini de Tip 2 diyabetliler oluşturuyor.
Genetik yatkınlık, obezite ve fiziksel hareketsizlik, Tip 2 diyabeti tetikleyen etkenler arasındadır. Bunun dışında gebelik diyabeti olan veya 4 kg’dan daha ağır bebek doğuran kadınlar, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği gibi hastalıklar da Tip-2 diyabet için risk faktörleri arasındadır. En yüksek risk faktörünün aile öyküsü yani genetik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her aile öyküsü bulunan kişinin de Tip-2 diyabet olacağına dair kesin bir ifade kullanmak yanlış olacaktır. Çevresel faktörler arasında en yüksek risk faktörü kilodur.
Normal şartlar altında sağlıklı bir insanın açken ölçülen kan şekerinin 100 mg/dl’nin altında olması gerekir. 125 mg/dl’nin üstüne çıkması durumunda kan şekerini “yüksek” olarak kabul ederiz. Bu durum da diyabet olarak adlandırılır.
En az iki ölçümde bu değerin üstünde çıkması durumunda Tip-2 diyabet tanısı konulur. Eğer rakam 100-125 mg/dl arasındaysa buna da halk arasında gizli şeker olarak bilinen prediyabet adı verilir. Prediyabetli bir kişinin Tip-2 diyabete geçme olma olasılığı 10 yıl içinde %40’tır.
Yaşam biçiminde değişiklikler yaparak bunu önlemek veya ötelemek mümkündür. Kişinin hareketsiz bir hayatı varsa düzenli egzersiz yaparak, fazla olan kiloları vererek, sağlıklı ve dengeli beslenerek, sigara ve alkol kullanıyorsa bırakarak bu olasılığı azaltabilir.
Hafif diyabetin hiç belirtisi yoktur. Orta ve üst şiddetli diyabette belirtiler belirgin olarak görülmeye başlar. Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, cilt yaralarının geç iyileşmesi en çok karşılaşılan belirtilerdir. Bu belirtiler hastanın kan şekeri 180 mg/dl’nin üstüne çıktığında ortaya çıkmaya başlar. Bu seviyenin altındayken çoğunlukla belirti vermez, sessiz seyreder. Hasta kan şekerini ölçtürmezse diyabeti olduğunun hiç farkına varmadan hayatına devam eder.
Tip-2 diyabeti ortadan kaldırmak maalesef mümkün değil. Ancak hastada hastalığı ortaya çıkaran faktörleri geri çevirdiğinizde hastalığı uykuya geçirmek mümkündür. Buna “remisyon” adı veriyoruz. Bu durumda hasta ilaç tedavisine başlar, düzenli, sağlıklı beslenir ve egzersiz yaparsa diyabet normale gelir. Ancak hareketsizlik başlar, kilo alır ve sağlıksız beslenirse diyabete bağlı şikayetler geri dönecektir.
Burada önemli bir nokta var. Diyabet uyku haline getirildiğinde Tip-2 diyabetin diğer hastalıklar için yaratabileceği riski de azaltmak mümkün olabiliyor. Tip 2 diyabete bağlı kalp krizi, felç, damar tıkanıkları, görme bozuklukları, böbrek yetmezliği gibi diyabetin yol açabileceği hastalıkları da yok etmek mümkün.
Tip 2 diyabet genellikle 45 yaşından sonra ortaya çıkar. Bu nedenle 45 yaşından sonra yılda bir kez kan şekerini ölçtürmek gerekir. Ancak 45 yaşın altında olsa da diyabet için risk faktörleri olan kişilerin de yine yılda en az bir kez kan şekerini ölçtürmeleri gerekebilir.
Tip-2 diyabet obeziteyle çok ilişkilidir. Çocuklarda obezite görülme sıklığı arttıkça paralel olarak tip-2 diyabet görülme sıklığı da artar. Özellikle son yıllarda çocuklarda da Tip 2 diyabetin görülme oranındaki artışın temel nedeni de budur.
Tip-2 diyabette hastaların kan şekeri düzeyine göre tedavi uygulanır. Hastanın kan şekeri çok yüksek ve belirtileri şiddetliyse insülin tedavisine başlanır. Hafif veya orta şiddetli diyabet hastalarındaysa ağızdan alınan ilaçlarla tedaviye başlarız. 3 ay veya 6 aylık periyodlarla takip ettiğimiz hastanın kan şekeri düşüş göstermezse o zaman insülin tedavisine başlarız. Amaç burada hangi tedaviyi vereceğimizden çok kan şekerini kontrol edebilmemizdir.
Özellikle aile öyküsü olan kişilerin yaşam şekline dikkat etmesi gerekmektedir; kilosunu kontrol etmeli, düzenli egzersiz yapmalı. 45 yaşın üstündeyse yılda bir kez kan şekeri seviyesini ölçtürmesi gerekir.
Tansiyon, kalp hastalıkları, kolesterol hastaları, obezite, PCOS, hipertiroidi,cushing sendromu gibi bazı endokrin hastalıklarıyla, akromegali gibi kimi hormon hastalıkları da diyabete de yol açabilmektedir. Bu nedenle ismi geçen hastalıkları olan kişilerin diyabet açısından taranmasında fayda vardır.
Tedavinin temelini beslenme ve kilo kontrolü oluşturmaktadır. Kişi insülin tedavisi aldığında bile tatlı, börek, baklava yiyorsa kan şekerini kontrol altına alamaz. Sonuç olarak tip-2 diyabet sadece ilaç tedavisiyle kontrol altına alınabilecek bir hastalık değildir. Bununla birlikte yaşam şeklini değiştirmek de gerekir. Dolayısıyla tedavinin başarısında hastanın kendisi, yaptıkları ya da yapmadıkları çok önemlidir.
Tip-2 diyabeti ortadan kaldırmak maalesef mümkün değil. Ancak hastada hastalığı ortaya çıkaran faktörleri geri çevirdiğinizde hastalığı uykuya geçirmek mümkündür. Buna “remisyon” adı veriyoruz. Bu durumda hasta ilaç tedavisine başlar, düzenli, sağlıklı beslenir ve egzersiz yaparsa diyabet normale gelir. Ancak hareketsizlik başlar, kilo alır ve sağlıksız beslenirse diyabete bağlı şikayetler geri dönecektir.
Burada önemli bir nokta var. Diyabet uyku haline getirildiğinde Tip-2 diyabetin diğer hastalıklar için yaratabileceği riski de azaltmak mümkün olabiliyor. Tip 2 diyabete bağlı kalp krizi, felç, damar tıkanıkları, görme bozuklukları, böbrek yetmezliği gibi diyabetin yol açabileceği hastalıkları da yok etmek mümkün.
Tip 2 diyabet genellikle 45 yaşından sonra ortaya çıkar. Bu nedenle 45 yaşından sonra yılda bir kez kan şekerini ölçtürmek gerekir. Ancak 45 yaşın altında olsa da diyabet için risk faktörleri olan kişilerin de yine yılda en az bir kez kan şekerini ölçtürmeleri gerekebilir.
Tip-2 diyabet obeziteyle çok ilişkilidir. Çocuklarda obezite görülme sıklığı arttıkça paralel olarak tip-2 diyabet görülme sıklığı da artar. Özellikle son yıllarda çocuklarda da Tip 2 diyabetin görülme oranındaki artışın temel nedeni de budur.
Tip-2 diyabette hastaların kan şekeri düzeyine göre tedavi uygulanır. Hastanın kan şekeri çok yüksek ve belirtileri şiddetliyse insülin tedavisine başlanır. Hafif veya orta şiddetli diyabet hastalarındaysa ağızdan alınan ilaçlarla tedaviye başlarız. 3 ay veya 6 aylık periyodlarla takip ettiğimiz hastanın kan şekeri düşüş göstermezse o zaman insülin tedavisine başlarız. Amaç burada hangi tedaviyi vereceğimizden çok kan şekerini kontrol edebilmemizdir.
Tedavinin temelini beslenme ve kilo kontrolü oluşturmaktadır. Kişi insülin tedavisi aldığında bile tatlı, börek, baklava yiyorsa kan şekerini kontrol altına alamaz. Sonuç olarak tip-2 diyabet sadece ilaç tedavisiyle kontrol altına alınabilecek bir hastalık değildir. Bununla birlikte yaşam şeklini değiştirmek de gerekir. Dolayısıyla tedavinin başarısında hastanın kendisi, yaptıkları ya da yapmadıkları çok önemlidir.
Özellikle aile öyküsü olan kişilerin yaşam şekline dikkat etmesi gerekmektedir; kilosunu kontrol etmeli, düzenli egzersiz yapmalı. 45 yaşın üstündeyse yılda bir kez kan şekeri seviyesini ölçtürmesi gerekir.
Tansiyon, kalp hastalıkları, kolesterol hastaları, obezite, PCOS, hipertiroidi,cushing sendromu gibi bazı endokrin hastalıklarıyla, akromegali gibi kimi hormon hastalıkları da diyabete de yol açabilmektedir. Bu nedenle ismi geçen hastalıkları olan kişilerin diyabet açısından taranmasında fayda vardır.
”
Alo Yeditepe