Horlama ister hafif ister şiddetli olsun sadece bir sağlık sorunu olmakla kalmıyor; ikili ilişkileri, aile yaşantısını olumsuz etkileyen bir sosyal yara haline gelebiliyor. Horladığının farkında olmayan, farkında olan ama önemsemeyen hatta yıllardır eşinin horlamasını ninni niyetine dinleyenlerle konuştuk. Peki horlamanın çaresi ne? Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Koşuyolu Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Seha Akduman anlatıyor.
Horlama, uykuda havanın akciğerlere geçişi sağlayan dil kökü boşluğu ve yutak bölgesinin alandan geçerken çıkardığı gürültülü seslerdir. Kadınların menopozdan önce yüzde 10'u, menopozdan sonra oran yüzde 40‘ında horlama görülür. Bu değişkenliğin sebebi hormonların vücuttaki yağlanma oranındaki artış ve kas gücünü azaltmasından kaynaklanır. Menopoz öncesi kadınlar ile erkekler kıyaslandığında boyun çevresi kalınlaşmış ve yağ dokusu artışı nedeni ile kadınlardan daha fazladır ve bu sebeple errkeklerin kadınlara göre daha fazla horladığı gözlenmektedir. Amerikan Uyku Akademisi verilerine göre, yetişkin erkeklerin yaklaşık yüzde 40’ı yetişkin kadınların ise yaklaşık yüzde 24’ü horluyor. Bununla birlikte 40 yaşından sonra erkeklerin horlama olasılığının da arttığı biliniyor.
Cinsiyetler arasındaki bu farklılıkta erkeklerin üst solunum yolu anatomisindeki farklılığın etkili olabileceği düşünülüyor. Burun ve ağız boşluğunun arkasında yer alan yutak bölgesindeki kaslar uyku sırasında gevşer. Bu sırada dilimiz boşluğu doldurur. Dolayısıyla kişinin anatomi yapısına bağlı olarak bu boşluk ne kadar büyürse horlama ihtimali de o kadar artar.
Horlama, uyku apnesi ve obezite. Bu üçlü birbirini kısır döngü yaratacak şekilde etkiler. Şöyle ki, obez kişilerin yaklaşık yüzde 80’inde uyku apnesi bulunuyor. Uyku apnesi yaşayanların da yaklaşık yüzde 90’ı da horluyor. Uyku apnesi uykuda nefes durması ve oksijen alamama gibi belirtilerle seyreden riskli hastalık. Obezite, uyku apnesi için en büyük risk faktörünü oluştururken, uyku apnesi de obezite için risk oluşturuyor. Dolayısıyla birbirini etkileyen bir kısır döngü içinde sorunun büyümesine neden olan iki önemli problemden söz ediyoruz. Hastalar uykuda nefesin durmasına bağlı olarak gece boyu defalarca uyandıkları için derin uykuya geçemezler. Hasta yatar yatmaz uyuyamaz ve sonuçta yeterince dinlenemez. Parçalanan bu uyku döngüsü sonuçta kardiyovasküler hastalıklardan diyabete kadar ciddi metabolik sonuçlar doğuruyor. Kişinin kaliteli uyku alamaması nedeniyle kalp, beyin ve akciğerleri de dinlenemez. Vücutta oksijen düşük seyrettiğinden hasta gün içinde halsiz, yorgun ve mutsuz olur. Bunun sonucunda ise karbonhidrat açısından zengin gıdalara yönelir. Daha az ve kalitesiz uyku kişinin daha fazla abur cubura yönelmesine neden olur. Sonuçta kilo almaya başlar. Yani uyku apnesinin en önemli sebep ve sonucu obezitedir.
Elbette bu sadece kilolu kişilerin horlayacağı anlamına da gelmez. Bazen çok zayıf kişiler de boyun ya da boğaz çevresindeki fazla yağ dokusu nedeniyle horlayabiliyor. Yine de kilo vermenin hem horlama hem de uyku apnesinden kurtulmada etkili olduğunu söylemek mümkün.
Uyku testi dediğimiz polisomnografide uyku pozisyonunun horlama-apne arasındaki ilişki de incelenir. Sırtüstü yatış pozisyonu horlamayı artırır. Özellikli grup vardır ki apne sadece sırtüstü yatarken olur. Sadece sırtı üstü yatarken apnesi olan hastaya ‘pozisyonel apnesi tanısı‘ konulur. Ve bu gruplarda sırt üstü yatarken rahatının bozulması için bazı yöntemler uygulanır. Gece boyu sırt üst yatamayacağı şekilde pijasının arkasına tenis topu uykuda yan yatışa mecbur bırakacak tedavi başlanır.
Horlamanın altında apnesi olan kişilerde solunum durması görülebilir. Uyku apnesi demek, apne sırasında en az 10 saniyelik solunum durmasıdır ve bu sürede oksijen seviyelerinde de düşüş olur. Uyku apnesini en tehlikeli yapan kısım da bu oksijen seviyelerindeki düşüş ve buna bağlı tüm metabolizmanın bozulmasıdır..
Başlangıçta hafif düzeylerde gün içinde halsizlik, baş ağrısı dikkat eksikliği görebilir. Apne / hipopne indeksi ne kadar artarsa şikayetler o kadar artar ve tehllikeli olur. Uyku apneli bireyler sadece kendi yaşamlarını riske atmaz. Trafik kazalarına, iş kazalarına neden olarak toplumu da ilgilendiren bir sağlık sorunudur
Yüksek sesle horlama uyku apnesinin en önemli belirtisidir. Araştırmalar horlayan kişilerin yüzde 90’ında uyku apnesi olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte; gece uyku sırasında nefes nefese kalarak uyanmak, uykuda yanındaki bir kişinin uyandırmasını gerektirecek kadar nefesin kesilmesi, kalitesiz uyku nedeniyle ertesi gün yaşanan uykusuzluk, dikkat dağınıklığı ve gündüz uyku hali, sabah baş ağrısı hissi, ağız kuruluğu ve gündüz daha sinirli olmak uyku apnesi belirtileri arasındadır.
Uyku apnesi nedeniyle uyku sırasında beden dinlenemediği için o gün içerisinde insülin direnci, uykudaki oksijen, kalp ritmi bozulur. Ve böylece hastada metabolik sendrom oluşur. Tansiyon, diyabet, metabolik sendromlu birçok hastalığın temel nedeni de aslında uyku apnesidir. Bu nedenle her ne kadar horlama uyku apnesi için önemli bir belirteç olsa da bu sorunu yaşayan herkesin horlamadığını düşünerek diğer belirtilerden bir ya da birkaçı varsa mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Eğer horlama kişinin uyku düzenini bozmuyorsa ve yanında kimse yoksa bunu fark etmesi çok zor olabilir. Ancak ertesi gün kalitesiz uykuya bağlı şikayetler yaşanıyorsa horladığını düşünebilir. Bu durumda ya bir yakından kendini gözlemlemesini isteyebilir. Ya da kendini gece boyu kayıt altına alarak hem uyku düzenini görebilir hem de horlayıp horlamadığını kontrol edebilir.
Horlamada asıl sorun kasların gevşemesidir. Artmış yağlanma kasların gevşemesini ve kasılmasını bozar. Ve hava yolunu açık tutan kas dokusu işlevsiz kalarak havayolu pasajı kapanır. Dolayısıyla dil egzersizlerin horlamayla ilgisi yoktur. En etkili şey kasları koruyarak yağdan kilo kaybetmektir.
”
Alo Yeditepe