Migren baş ağrısı ataklarıyla seyreden çok sık görülen nörolojik bir hastalıktır. Orta ağır şiddetli baş ağrısı atakları olur. Ve bu ataklar yaşam kalitesinde ciddi bozulmaya yol açabilir. Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Nöroloji Uzmanı Migren ve Migren tedavisi ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
Bilinen genetik hastalıklar gibi anneden çocuklara veya babadan çocuklara net bir geçiş söz konusu olmamakla birlikte, birinci derece yakınlarında migren olanlarda migren görülme riski artmaktadır. Yani genetik geçiş söz konusudur. Ancak genetik geçişli diğer hastalıklar gibi; babada varsa, çocukta vardır, annede varsa çocukta mutlaka vardır gibi ciddi bir geçiş söz konusu değildir. Burada riskin arttığını söylemek daha doğru olacaktır.
Genetik olarak migren hastalığına yatkın bireylerde, kötü kokular, ağır kokular, lodos, rüzgar gibi tetiği çeken bazı faktörler vardır. Bir tetikleyici faktörle beyinde bazı sinyallerin, bazı hormonların artması sonucu damarlarda genişleme yaşanır ve buna bağlı olarak da ağrılar ortaya çıkar. Dolayısıyla herkeste migren olmuyor. Burada önemli olan genetik olarak yatkın kişilerin tetikleyici faktörlere maruz kalması. Bunun sonucunda migren atakları tetikleniyor ve hastalık ortaya çıkıyor.
Migren tedavisinin üç ana basamağı vardır. Bunlardan bir tanesi yaşam tarzı değişiklikleridir. Migren ataklarını arttırıcı yaşam tarzı bozuklukları varsa; yani yaşam tarzımızdaki sıkıntılar varsa onların toparlanması, tetiği çeken faktörlerin belirlenerek onların hayatımızdan uzaklaştırılması gerekir. İkincisi, atak sırasında yani ağrı sırasında ciddi yaşam kalitesini bozan, iş gücü kaybına yol açan ağrının mümkün olan en kısa zamanda ortadan kaldırılması ve bir daha gelmemesini tekrarlamamasını sağlamaya çalışmaktır. Üçüncü olarak da atak sıklığı çok fazlaysa bu atakların gelmesini engellemek veya sayısını azaltmak şeklindedir. Dolayısıyla migren tedavisinde üç basamakla bir yaklaşım söz konusudur.
Aslında böyle bir şey söz konusu değil. Yani hafif atakları tedavi etmezsek giderek büyür büyür ve daha kötü bir tabloya yol açar demek mümkün değildir. Hastalığın bir doğası, bir seyri var. Bu seyri kötüleştiren, iyileştiren faktörler var.
Yani özetle hafif ataklar tedavi edilmezse ağır ataklara yol açmaz. Hastalığı kötüleştirici faktörler varsa onların ortadan kaldırılmaması, atakların kötüleşmesine, sıklığının artmasına yol açabilir.
Burada önemli olan atak sıklığını arttırıcı faktörleri ortadan kaldırmak. Eğer tablo ağırlaşırsa bu durumda farklı ilaçlardan ya da migren aşılarından faydalanılabilir.
Evet vardır. Migren ağrısı tipik olarak tek taraflı yerleşir. Çift taraflı yerleşme de olabilir ama genel olarak tek taraflı olur. Zonklayıcı bir ağrıdır. Bazen bulantı ve kusma eşlik edebilir. Ayrıca ışık hassasiyeti vardır. Normal bir ışık bizi normalde rahatsız etmezken ağrı sırasında o ışık bizi rahatsız edebilir hale gelir. Buna fotofobi denir.
Bunun yanında normalde bizi rahatsız etmeyen sesler ağrı sırasında rahatsız eder hale gelebilir. Buna da fonofobi adı verilir. Yine migren ağrısı, hareketle yani yürümek, başı oynatmak yol yürümekle artabilen bir ağrıdır. Bu baş ağrısı nedeniyle hastalar sessiz, sakin, karanlık bir yerde hiç hareket etmeden yatmak isterler.
Ayrıca migren ağrısının en önemli özelliklerinden biri süresidir. Tedavi edilmezse tipik olarak dört saatten uzun sürer. Maksimum süresi yetmiş iki saattir. Üç günden uzun sürmesini beklemeyiz.
En az 4 saat en fazla yetmiş iki saat süren zonklayıcı, tek taraflı, bulantı kusmanın eşlik ettiği, ışık ve ses hassasiyetinin olduğu, hareketle artan baş ağrıları şeklinde migren baş ağrısının karakteristiğini özetleyebiliriz.
Migren teşhisi esas olarak klinikle, yani hastanın anlattığı baş ağrısı karakterinin deneyimli bir nöroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesiyle konur. Migrenin özel bir laboratuvar bulgusu, beyin görüntüleme bulgusu yoktur. Biz migren ağrılarıyla gelen bir hastada migren teşhisini koymak için istediğimiz MR'ı, migreni taklit edebilecek, baş ağrısına yol açabilecek, beyinle ilgili herhangi diğer patolojilerin dışlanması için isteriz. Yine laboratuvar tetkiklerinde anemi, tiroit bozuklukları, B12 eksiklikleri gibi ağrıyı kötüleştirebilecek ek hastalıkların olup olmadığını değerlendirmek isteriz. Dolayısıyla migren teşhisi klinik olarak yani hastanın anlattığı şikayetlerinin deneyimli bir nöroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesiyle konulur.
Migren daha çok otuz, kırk yaş arasında sık görülme eğilimindedir. Yine kadınlarda erkeklere göre çok daha fazla görülme durumu söz konusudur.
Migren aşışları migren ataklarını yani ağrıyı dindirmek için değil ağrı atakları sık olan hastalarda ağrıların daha az görülmesi veya atakların tamamen ortadan kalkmasına yol açan bir tedavi türüdür. Monoklonal antikor, migren patofizyolojisinde, migren hastalığının oluşumunda ortaya çıkan bazı beyin içi sinyal yolaklarında engellemelere yol açıyor. Bu engellemeye yol açarak ağrı ataklarının gelmesini engelleyen yeni geliştirilmiş ilaçlardır. Subkutan dediğimiz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Yani kas içine değil, kola, karın bölgesine, bacak üst bölgesine kişinin kendi kendine uygulayabildiği enjeksiyon şeklidir.
Hastalara uygun tıbbi eğitim verildikten sonra hastalar kendi kendilerine iğneyi görmeden uygular. Subkutan enjeksiyon şeklinde kola, karın bölgesine, üst bacak bölgesine uygulanır.
Migren aşısı yaklaşık bir, bir buçuk sene önce ruhsat aldı ve halen yaygın olarak ülkemizde kullanılmaktadır.
İsteyen her hastaya uygulanmıyor. Klasik migren tedavilerine yanıt vermeyen hastalarda kullanıyoruz. Hastaların şiddetli ağrıları olması, çok sık ağrı çekmesi ve bu ağrılar nedeniyle yaşam kalitesinde ciddi bozulma olması, çalışamaz noktaya gelmesi durumunda klasik tedaviden de yarar görmüyorsa bu tedavi uygulanabilir.
Hastaya öncelikle klasik yöntemlerle tedavi etmeye çalışıyoruz. Klasik yöntemlerle yanıt alamadığımız veya yan etki nedeniyle bu yöntemleri kullanamayan hastalarda bunları tercih ediyoruz.
Bunun dışında “ben migren aşısı olmak istiyorum” diyen her hastaya migren aşılarını uygulamıyoruz.
Migren aşısı her tıbbi kurumda uygulanabilir. Ne yazık ki şu aşamada sosyal güvenlik kurumu bu ilacı geri ödemiyor. Hasta tarafından ödenmesi gerekiyor. Uygulaması da yine özel hastane, devlet hastanesi ayırt edilmeksizin yapılabiliyor.
Ücret her geçen gün değişiyor. Kurdaki farklılıklar nedeniyle. O yüzden şu an net bir rakam söylemek mümkün değil. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiyi eczacınıza sorarak öğrenebilirsiniz.
Aşı maalesef kalıcı bir çözüm değil. Yani bu aşı yapıldı diye migren tamamen ortadan kalkmıyor. Bu aşı uygulanırken asıl hedefimiz migren ataklarının azalması veya ortadan kalkması. Ya da atakları azaltmakla beraber hafif geçirilmesinin sağlanması. Dolayısıyla semptomların hafif geçmesine, migren atak sayısının azalmasına veya ortadan kalkmasına yol açtığını söylemek mümkün. Ancak hastalığı tamamen ortadan kaldırabilecek kalıcı bir çözüm değil. Migren ataklarının azalmasını ve semptomların hafif geçmesini sağlıyor.
Aşının çeşitli çalışmalarda uzun vadeli çalışmalarda gösterildiğine göre etkin, uygun bir tedavi kürü sonrası yüzde altmış, yetmiş kadar atak sıklığını azalttığı, gelen atakların semptomlarını, yani atakların seyrinin de hafif seyretmesine yol açtığı gösterilmiş. Büyük oranda ataksızlık da elde ediliyor. Yani aşı sonrası ataklarda ciddi bir azalma ve ortadan kalkma görülüyor. Atak sıklığı zaman içerisinde tekrar artabilir. Böyle bir durum olursa altı aylık tedavi tekrar uygulanabilir.
Bir yükleme dozundan sonra üç aylık bir tedavi söz konusu. Yani her ay aşı olmak gerekiyor. Bu üç aylık periyot sonunda ciddi düzelmeler olabiliyor. Ancak belirgin yanıt olmazsa üç aylık bir ek uzatma da yapılabiliyor.
Altı aylık bir tedavi protokolü yani yükleme dozu sonrasında her ay enjeksiyon tedavisi aşı sonunda migren ataklarına karşı ciddi bir koruma elde edebiliyoruz. Bu çeşitli çalışmalarda, farklı oranlarda gösterilmiş ama yüzde altmış, yetmiş civarında migren ataklarının gelmesinin engellendiği, atakların da hafif seyrettiği gösterilmiş.
Enjeksiyon yerinde ağrı, sızı gibi yan etkiler olabiliyor. En sık bildirilen yan etkiler arasında bu var. Yine hafif kırgınlık, çok hafif üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları yapabiliyor. Bir de kabızlık görülebiliyor. Genel olarak bunlar aşının yapılmasını engelleyecek boyutlarda görülmüyor. Yani yönetilebilir yan etkiler var demek daha doğru olur. Çalışmalar, hastaların ortaya çıkabilecek yan etkilerden dolayı aşıya devam etmeme oranlarının da çok düşük olduğunu gösteriyor.
Migren ağrısına iyi gelen şeylerin başında migren karakterinde anlattığımız gibi ışık olmayan, sessiz, sakin karanlık bir ortamda bulunmaktır. Hareketten kaçınıp sessiz, sakin bir yerde hareketsiz bir şekilde yatmak hastaları rahatlatır, Ayrıca migren için dizayn edilmiş soğuk bantlar da kullanılabilir. Migren ağrısına iyi gelen şeylerin bir tanesi de daha az nem olan doğal serinliği olan ortamlardır
Migren ağrısını kötüleştiren şeyler ise bunların tam tersi olarak; ışıklı, bol ışıklı, sesli ortamlar, nemli sıcak havalar, ağrıyı kötüleştirme etkisine sahip. Özellikle de lodos ağrıyı çok kötüleştirebilir. Ağır kokular da hem ağrıyı tetikleyebilir hem de var olan ağrıyı kötüleştirebilir.
Ayrıca bazı yiyecekler; kırmızı şarap, tütsülenmiş etler, füme etler, sucuk salam, sosis gibi fermente etler, eski kaşar, bazı fermente peynirler de ağrıyı tetikleyebilir.
Bunun yanında uzun süre aç kalmak, öğün atlamak, uykusuz kalmak ya da çok uyumak da atakların tetiklenmesine neden olabilir. Bazı hastalarda güneş tetikler, şapkasız güneşsiz, güneş gözlüksüz dışarı çıkmamalarını öneririz. Hastaların kendilerinde kötüleştirici faktörleri tespit etmesi ve bunlardan kaçınmasını isteriz. O yüzden hastalardan kendisine kötü gelen şeylerin ağrıyı tetikleyen şeylerin kendisinin bulması ve bunlardan kaçınması önemlidir.
Yapılan araştırmalar düzenli egzersizin migrene çok iyi geldiğini göstermektedir. Düzenli egzersiz sadece migren değil kalp damar sağlığı, beyin damar sağlığı, ruh sağlığı gibi vücudun birçok fonksiyonuna iyi gelmektedir. Migren ataklarının da daha hafif geçmesini, atak sıklığının azalmasına katkıda bulunmaktadır. O nedenle hastalarımızda mutlaka düzenli egzersizi öneriyoruz. En azından günde yarım saat rutin bir yürüyüş, ritmik, düzenli, kesintisiz, yarım saat en az süren yürüyüş yararlı olacaktır. Bununla birlikte, beslenmeye dikkat etmek, migren ağrısını neyin tetiklediğini bulup bunu diyetinizden çıkartmak bu anlamda çok önemli.
Hastalara baş ağrısı günlüğü tutmalarını istiyoruz. Burada yaptığı ve yediği her şeyi yazmalarını istiyoruz. Bu sayede migren atağı tuttuğunda ne yediği ve ne yaptığını görebilir.
Öğün atlama özellikle çok önemli bir migren tetikleyicisi. Eğer böyle bir durum söz konusuysa hastanın yanında ufak atıştırmalıklar olmalı.
Son yıllarda migrenle ilgili yapılmış araştırmalar tabii ki var. Özellikle 2012’den beri bu bahsettiğimiz migren aşılarının geliştirilmesiyle ilgili bayağı bir yol kat edildi. Birçok ilaçla migren hastalığın oluşum mekanizmasında görev alan bazı elemanların bloke edilmesi, ortadan kaldırılması, işlevinin değiştirilmesi, düzenlenmesiyle migren tedavisi sağlanmaya çalışılıyor ama birçoğu başarılı olamadı. En etkin olanları, migren aşıları olduğu için migren aşılarının üzerine gidildi ve migren aşılarıyla ciddi bir yol kat edildi.
Farklı etmen maddelere sahip birçok aşı var. Ancak bizim ülkemizde şu an bunlardan sadece ikisi bulunuyor. Diğer ikisinin de zaman içerisinde ülkemizde ruhsat almasını bekliyoruz. Migren toplumun çok büyük bir bölümünü etkileyen yaşam kalitesini oldukça sınırlayan bir hastalık. Bu nedenle, migren tedavisi ve migrenin ortadan kaldırılmasına yönelik bir şekilde sürüyor.
Nöral terapi aslında FDA onayı olmayan yani etkinliği net bir şekilde gösterilmiş bir migren tedavi aracı değil. Ama nöral terapiden fayda gören hastalarda olabiliyor. O yüzden belirgin bir zararı olmadığı için eğer hasta fayda görüyorsa veya fayda göreceğini düşünüyorsa yaptırmasını sakıncalı bulmuyoruz. Ama gösterilmiş bir etkinliği, net bir gösterilmiş, uzun soluklu geniş hasta kitlelerinde yapılmış ve kılavuzlara girmiş bir çalışması yok. Dolayısıyla biz nöral terapi ilk etapta yani elimizde olan bütün kanıtlanmış ilaçlar ve tedavilere rağmen belirgin fayda görmezsek ek olarak bunu da denenebileceğini söylüyoruz ama ilk etapta önerdiğimiz tedavilerden biri değildir. Etkinliği gösterilmiş, onay almış, kılavuzlara girmiş, net bir tedavi de değildir. O yüzden migrende ilk etapta önerdiğimiz tedaviler arasında değildir.
”
Alo Yeditepe