Bugün dünya genelinde 650 milyon yetişkin, 340 milyon ergen ve 39 milyon çocuk olmak üzere bir milyardan fazla kişi obezite ile mücadele ediyor. Dünya için önemi giderek artan bu sorunun tanısının ise sadece beden kitle indeksine bakılarak tanımlanamayacak kadar karmaşık olduğu konuşuluyor. Obezitenin sadece bir sayı üzerinden değerlendirilmesinin yeterli olmadığını ve hastalığın daha kapsamlı bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini vurgulayan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Avrupa Obezite Derneği (EASO), obezite tanısının sadece beden kitle indeksi gibi bir ölçümle değil, aynı zamanda bireylerin detaylı klinik değerlendirmeleriyle yapılmasını öneriyor” dedi. Doç. Dr. Haliloğlu, bu yeni bakış açısıyla birlikte hem dünyada hem ülkemizde hızla artan obezitenin tanı ve tedavi yöntemlerinin önümüzdeki dönemde güncellenebileceğine işaret etti.
Obezite, birden çok sebebi olan, tekrar edebilen kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Normalin üzerinde yağ dokusu birikimi yaşam kalitesini bozmakta ve tip 2 diabetes mellitus, hipertansiyon, kan yağlarında bozulmalar, kalp-damar hastalıkları, astım, kanser ve osteoartrit gibi hastalıklara yakalanma riskini artırarak beklenen yaşam süresinin de kısalmasına neden oluyor. Üstelik rakamların her geçen yıl çoğalması obezitenin topluma aktardığı yükü de artırıyor. Dünya genelinde erişkin nüfusta obezite sıklığının yaklaşık yüzde 13 olarak tahmin edildiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Her 100 kişiden 39’u fazla kilolu. Obezite sıklığının 1975 yılından bu yana en az üç kat arttığı, halen yaklaşık 650 milyonu yetişkin, 340 milyonu ergen ve 39 milyonu çocuk olmak üzere dünya çapında toplam 1 milyardan fazla obeziteli birey olduğu tahmin edilmektedir.” dedi.
Obezitesi olan bireylerde beden kitle indeksinin yanı sıra, bel çevresi, bel-kalça oranı, bel çevresi/boy oranı, boyun çevresi, el bileği çevresi ve deri kıvrımı kalınlığı gibi antropometrik ölçümler de değerlendirilir. Yine son yıllarda biyoimpedans cihazları kullanılarak vücut kompozisyonu belirlenmekte ve bireyin yağ, iskelet kası, kemik kütlesi hakkında bir öngörü sahibi olunabilmektedir. Ama unutulmamalıdır ki biyoimpedans yöntemi ile ölçülen yağ miktarının visseral (iç organların çevresindeki) yağ mı yoksa cilt altı yağ mı olduğunu ayırt edilememektedir.
Obezitenin sadece yüksek gelirli ya da üst-orta gelir grubulk hastalığı olmadığını, gelişmekte olan ülkelerde de rakamların hızla arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Haliloğlu, bununla birlikte, erişkinlerdekine benzer şekilde çocukluk ve adölesan dönemde de obezite sıklığındaki artırışın da vurgulanması gereken bir başka nokta olduğunu söyledi.
Araştırmalara göre obezite sıklığının ülkemizde de yüzde 30’un üzerine çıktığına ve Avrupa kıtasındaki en kilolu ülke konumuna geldiğimize dikkat çeken Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Türkiye’de 1997-98 yıllarında gerçekleştirilen Türkiye Diyabet Epidemiyoloji (TURDEP-I) çalışmasında erişkinlerdeki obezite sıklığı yüzde 22.3 bulunmuşken, bu çalışmadan 12 yıl sonra, aynı merkezlerde yapılan TURDEP-II çalışmasında sıklığın yüzde 35’e yükseldiği gösterilmiştir.” diye konuştu.
Obezitenin kardiyometabolik, mental, mekanik birçok hastalıkla birlikte görülebildiğini ve bu nedenle dünyada olduğu gibi ülkemiz için de giderek büyüyen bir sorun olduğuna işaret eden Doç. Dr. Haliloğlu, prediyabet ve tip 2 DM, dislipidemi (kan yağlarında bozulmalar), hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, infertilite (kısırlık), uyku apne sendromu, astım, osteoartrit (kireçlenmeler), idrar kaçırma, depresyon ve kanserin obeziteyle birlikte gelişebilen hastalıklar arasında yer aldığını belirtti.
“Obezite kronik bir hastalık olmasına rağmen, diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi obezitenin tanısı ve yönetimi ile ilgili detaylı klinik öneriler yetersiz kalmaktadır.
“Geleneksel olarak erişkinlerde obezitenin tanısı ve sınıflandırması için en sık kullanılan metot beden kitle indeksi hesaplamadır. Beden kitle indeksi (BKİ), bir kişinin kilogram cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boyunun karesine (kg/m2 ) bölünmesiyle hesaplanır. Obezitesi olan bireylerde beden kitle indeksinin yanı sıra, bel çevresi, bel-kalça oranı, bel çevresi/boy oranı, boyun çevresi, el bileği çevresi ve deri kıvrımı kalınlığı gibi antropometrik ölçümler de değerlendirilir. Yine son yıllarda biyoimpedans cihazları kullanılarak vücut kompozisyonu belirlenmekte ve bireyin yağ, iskelet kası, kemik kütlesi hakkında bir öngörü sahibi olunabilmektedir. Ama unutulmamalıdır ki biyoimpedans yöntemi ile ölçülen yağ miktarının visseral (iç organların çevresindeki) yağ mı yoksa cilt altı yağ mı olduğunu ayırt edilememektedir.
Obezite ilişkili hastalıkların önlenmesi için kişiye özel tedavi planlamasının yapılması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Doğru tedavi hedefi koyarak, uzun dönemde hem mental hem de fiziksel kapasitelerde iyileşme ve hayat kalitesinde düzelme sağlandığı unutulmamalıdır.”
Aslında iki temel şey değişti. Birincisi, yediğimiz yiyeceklerin içeriği ve porsiyonlarımız değişti. İkincisi ise daha az hareket etmeye başladık. Yani aldığımız kalorileri harcayamaz hale geldik. Günlük yaşamda giderek daha sedanter bir hayat sürüyoruz.
Teknolojinin etkisiyle bilgisayar başında, televizyon ve cep telefonu karşısında uzun süre vakit geçiriyoruz. İş yaşamı da çoğunlukla kapalı mekânlarda, binaların içinde geçiyor. Sonuçta daha az hareket ediyor, daha büyük porsiyonlarla daha kalorili yiyecekler tüketiyoruz. Harcamadığımız kaloriler de bize kilo olarak geri dönmeye başladı.
Obezitenin tanımı aslında çok nettir. Vücuttaki yağ kitlesinin artması. Bunu ölçmek için beden kitle indeksi (BKİ) olarak tanımlanan bir hesaplama yöntemi kullanılır. Kişinin kilogram cinsinden ağırlığını, boyunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle elde edilir. Cinsiyet farkı olmadan BKİ’nin 25’in altı normal kabul edilir. 25–30 arası fazla kilolu, 30’un üzeri ise obezite olarak tanımlanır.
Beden kitle indeksinizi buradan hesaplayabilirsiniz.
Türkiye’de kadınlarda obezite sıklığı erkeklere göre daha yüksektir
Evet, obezite birçok hastalık için neden teşkil etmektedir. Diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları, hatta bazı kanser türleri bunların başında geliyor. Hatta obezitenin kaza riskini ve intihar riskini artırdığı bilinmektedir.
Evet obezite ile kanser arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Özellikle kadınlarda endometrium kanseri obeziteyle çok ilişkili olduğu bilinmektedir. Bunun dışında pankreas kanseri de obezite ile yakından bağlantılıdır. Bu nedenle obezite, kanser riskini artıran önemli bir faktör olarak kabul edilmektedir.
Obezite tedavisinde spor mutlaka olması gereken bir faktördür. Zira kilo vermek isteyen bir kişinin öncelikli olarak yaşam tarzını değiştirmesi gerekmektedir. Sadece beslenmeyi düzenleyerek kilo vermeye çalışmak bir yere kadar etkili olabilmektedir. Bu nedenle kalıcı ve etkili bir sonuca ulaşmak isteniyorsa mutlaka egzersiz yapılması gerekmektedir.
Haftanın her günü, en az yarım saat süreyle yürüyüş, bisiklet, yüzme, koşu bandı veya dans gibi aerobik egzersizler yapmak çok faydalıdır. Buna ek olarak 15 dakikalık kas güçlendirici hareketler eklendiğinde mükemmel bir sonuç elde etmek mümkün.
Yağ kitlesi arttıkça vücut bazı sinyaller gönderir: “Fazla yağ, fazla enerji var” mesajı. Ancak bu sinyaller toksin etkisi yaratır. Yağ dokusundan salgılanan maddeler pankreasa, karaciğere, kasa giderek insülinin etkisini bozar. Bu durum insülin direnci olarak tanımlanmaktadır. Zamanında müdahale edilmezse insülin rezervleri tükenmeye başlar. Bu da diyabetin ortaya çıkmasına neden olur.
Kan şekeri yükselmeye başladığında ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, çok su içme, halsizlik, uyku hali gibi belirtiler görülür. İlerleyen dönemde vücut glikozu hiç kullanamaz hale gelir. Bu da hastayı “şeker koması” olarak tanımlanan yaşam kaybıyla sonuçlanabilecek bir tabloya sürükleyebilir.
Obezite, diyabet, hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği iç içe geçmiş tablolardır. Bu tablo “metabolik sendrom” başlığı altında toplanır. Temelinde fazla kilo ve yağ dokusunun yarattığı olumsuz etkiler yer alır. Bu noktada en önemli adım, beslenmeyi düzenlemek ve kilo vermektir. Bu hastalıkların düzelmesini sağlayacak en güçlü adım budur. Ancak sadece kilo vermek her zaman yeterli olmaz. Diyabet geliştiyse mutlaka diyabete yönelik tedavi uygulanmalı, hipertansiyon varsa tedavi edilmeli, kolesterol yüksekse kontrol altına alınmalıdır.
Bu içerik Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.
”
Alo Yeditepe
