Şeker hastalığının başlangıcı kabul edilen pre-diyabet yani gizli şeker toplumumuzda yaygın bir sorun. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanı gizli şekerin erken teşhis edilirse gelişiminin önlenebileceğini anlattı. Uzmanımız gizli şeker hakkında merak edilen soruları yanıtladı.
Prediyabet, halk arasında bilinen ismiyle gizli şeker hastalığı, bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına rağmen diyabet tanısı koymaya yeterli yükseklikte olmaması durumudur. Başka bir deyişle Prediyabet, Tip 2 diyabete adaylık durumudur.
Prediyabeti kabaca 2 grupta inceleyebiliriz. Açlık şekerinde bozulma olan duruma “bozulmuş açlık glukozu”, sadece tokluk kan şekerindeki yüksekliğe ise “bozulmuş glukoz toleransı” adı verilir. Bazı hastalarda ise bu 2 durum birlikte görülebilir. Uluslararası diyabet federasyonunun (IDF) 2021 diyabet atlasında dünyada yaklaşık 319 milyon kişide bozulmuş açlık glukozu, ve 541 milyon kişide ise bozulmuş glukoz toleransı olduğu öngörülmüştür.
Yapılan çalışmalarda prediyabetli bireylerde kalp ve damar hastalıklarının gelişme riskinin kan şekeri normal olan bireylere kıyasla daha fazla olduğu gösterilmiştir. Yine çalışmalar göstermiştir ki, prediyabetik bireylerin aşikar diyabet geliştirme riskleri %50ye yakındır. Prediyabetin erken tanısı ile yapılacak yaşam tarzı değişimi ve medikal tedaviler sayesinde diyabet gelişimi ve diyabete bağlı komplikasyonlar önlenebilir ya da geciktirilebilir.
45 yaşın üstündeki bireyler mutlaka prediyabet açısından değerlendirilmelidir. Ayrıca 45 yaşından gençlerde eğer vücut kitle indeksi 25kg/m2’nin üstünde ise bazı risk faktörleri varlığında prediyabet açısından değerlendirilmelidir. Bu risk faktörleri: Ailede özellikle 1. ve 2. Derece akrabalarda diyabet varlığı, yüksek tansiyon, düşük HDL-kolesterol düzeyi, yüksek trigliserid düzeyi, hareketsizlik veya fiziksel aktivite azlığı, polikistik over sendromu varlığı, gebelik diyabeti veya iri bebek (>4kg) doğumu öyküsü olması olarak sayılabilir.
Prediyabeti belirlemek için açlık kan şekeri veya oral glikoz tolerans testi (OGTT) yapılır. Normal bir bireyde açlık kan şekeri 100 mg/dl’nin altındadır. Eğer kişide pre-diyabet varsa açlık kan şekeri 100-125 mg/dl arasındadır. Eğer kan şekeri 126 mg/dl veya daha yüksekse birey diyabetlidir. OGTT’de ise bireyin kan şekeri açken ve glikozlu içecek içildikten 2 saat sonra (tokluk kan şekeri) ölçülür. Normal kan şekeri 2. saatte 140 mg/dl’nin altındadır. 2.saat kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise pre-diyabet, 2. saat kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise aşikar diyabet tanısı konulur.
Pre-diyabetin ilaç dışı tedavilerini bireyselleştirilmiş beslenme tedavisi (günlük enerji ihtiyacının yüzde 50-60 kadar karbonhidrattan, en fazla yüzde 30-35 kadarı yağdan ve yüzde 15-20’si proteinden oluşmalı; lifli yiyecek alımı ve yeterli sıvı tüketimine dikkat edilmeli) ve fiziksel aktivite (haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta tempolu aerobik egzersizler; hızlı yürüyüş, düșük tempolu koșu, bisiklet vs) oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki, vücut ağırlığının ılımlı olarak azalması (yüzde 5-7) ile pre-diyabetten diyabete geçiş önlenebilmekte veya geciktirilebilmektedir.
Bunların dışında kaliteli, yeterli uyku ve sigaranın bırakılması önemlidir. İlaç dışı tedavilerin yanında hekim hastanın ihtiyacına göre pre-diyabet tedavisinde çeşitli ilaçlar da kullanabilir. Pre-diyabette kalp damar hastalıkları riski de arttığından hipertansiyon ya da kolesterol yüksekliği gibi kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili diğer hastalıkların da uygun tedavisi önem arz eder.
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı hastalıktan korunmak için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: "Hastalıktan korunmak için vücut ağırlığının yüzde 5-10'unun kaybetmek gerekli. Bunun için dengeli beslenme ve fiziksel aktivite çok önemli. Haftada en az 3 ve en az 30’ar dakika olmak üzere mümkünse açık havada egzersiz yapılmalı. Her bireyin öğün düzeni farklı olduğu için buna göre düzenleme yapılmalı. Örneğin bazı kişiler yaşam tarzı nedeniyle 2 öğün beslenmeye daha uygunken bazı kişiler de az az ve sık sık beslenmeyi tercih eder, buna uygundur. Bunlar hekim ve hasta ile birlikte değerlendirilmeli. Beslenme, diyet olarak algılanmamalı. Bezlenmedeki amaç yaşam tarzı değişikliği yaratarak bundan sonraki hayatı bu şekilde devam ettirmek olmalı. Yani sürdürülebilir olmalı. Özellikle ailesinde diyabet öyküsü olan kişilerin bu konuda daha dikkatli olmalı.
”
Alo Yeditepe