Diyabet hastalığının başlangıcı kabul edilen pre-diyabet (gizli şeker) önlenebilir bir sorun olmakla birlikte, araştırmalar Türkiye’de, her 3 kişiden 1’inin pre-diyabet hastası olduğunu göstermektedir. Görülme sıklığı yüzde 36 olan bu sorunun uzun dönemde diyabete yol açtığını düşünüldüğünde ne kadar önemli bir sorun olduğu ve mutlaka önlem alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Diyabet hastalığının başlangıcı kabul edilen pre-diyabet (gizli şeker) önlenebilir bir sorun olmakla birlikte, araştırmalar Türkiye’de, her 3 kişiden 1’inin pre-diyabet hastası olduğunu göstermektedir. Görülme sıklığı yüzde 36 olan bu sorunun uzun dönemde diyabete yol açtığını düşünüldüğünde ne kadar önemli bir sorun olduğu ve mutlaka önlem alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Pre-diyabet olarak bilinen gizli şeker, kişinin kan şekeri düzeyinin normalden yüksek, diyabet tanısı için gerekli sınırdan düşük olması olarak tanımlanmaktadır. Diyabet öncesi bu dönem, normal glikoz düzeyinden Tip 2 diyabete geçiş evresi 'pre-diyabet' veya 'bozulmuş glikoz regülasyonu' olarak da ifade edilmektedir. Araştırmalara göre, çoğu gizli şeker hastalarına 10 yıl sonra Tip 2 diyabet tanısı konmaktadır.
Diyabet, her 7 kişiden 1’inde olmak üzere çok sık görülen bir hastalık. Bunun öncülü olan pre-diyabet ise her 3 kişiden 1’inde görülmektedir. Dünyada obezite çocukluk çağına indiği için pre-diyabet çocukluk çağında da sık görülen bir hastalık olarak görülmektedir.
İnsülin direnci olarak tanımlanan bozuklukla önce tokluk sonra açlık kan şekerinin yüksekliğiyle seyreden ve diyabete neden olan bir hastalık tablosu görülmektedir. Bu durum diyabetin yol açtığı tüm hastalık risklerini de taşımaktadır. Diyabet tanısı konulan hastaların yüzde 20’sinde organ hasarı ortaya çıkmakta ve hastalar görmede bozukluk, kalp krizi riski, böbrek yetmezliği gibi sorunlarla hekime başvurmaktadır. Sorunlar pre-diyabet dönemindeki kişilerde de ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle belirtilerin önceden bilinerek gerekli önlemlerin alınması yarar sağlamaktadır.
Pre-diyabetin herhangi bir belirtisi bulunmamakta. Belirtiler ancak diyabete dönüştüğünde ortaya çıkmaktadır. Ağız kuruluğu, çok su içme, idrara sık çıkma gibi şikayetler ancak bu evreden sonra görülmektedir. Sessiz bir evre gibi gözükse de yol açtığı sorunlar açısından önem taşımaktadır.
En baştaki neden ailesel genetik faktördür. Bunun yanı sıra hipertansiyon, gebelikte şeker hastası olanlar, kötü beslenme, hareketsiz yaşam, kilo fazlalığı gibi faktörler birbirinden bağımsız olarak hastalık riskini ortaya çıkarmaktadır. Böyle şikayetleri olan kişilerin düzenli şeker takibinden geçmeleri son derece önemlidir. Özellikle risk grubunda yer alan kişilerin yılda bir kez kan şekerlerini ölçtürmeli ve takiplerini mutlaka yaptırmalıdır.
Diyabetin başladığı yer olarak kabul edilen pre-diyabet önlenebilir bir sorun olarak görülmektedir. Diyabet, pankreasta insülin salgısının bozulduğu yerde başlar. Buna neden olan en önemli faktör ise vücuttaki yağın fazla olması ve buna bağlı gelişen toksinlerdir. Dolayısıyla kilo vermek, sağlıklı beslenmek ve egzersiz yapmak bu bozuklukların giderilmesini sağlamaktadır. Bu sayede, uzun dönemde diyabete olan gidişatı geriletmek mümkün olabilmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalarda, insanların yaşam tarzını değiştirmesiyle, kilo verip, egzersiz yapmasıyla bu bozuklukların yüzde 58 oranında geriletilebildiği göstermektedir. Bununla birlikte ilaç tedavisiyle de yüzde 27 oranında düzelme sağlanabilmektedir.
Kilo vermek hastalığı önlemede önemli bir faktör oluşturmaktadır. Bu nedenle öncelikle vücut ağırlığının yüzde 10’unun kaybetmek önem taşımaktadır. İyi beslenmeli ve kilo kontrolü sağlanmalıdır. Şeker ve unu hayatımızdan tamamen çıkarılmalı ve öğün atlanmadan düzenli olarak mutlaka 3 öğün tüketilmelidir. Bununla birlikte egzersiz de mutlaka hayatın rutini arasına girmeli, haftada minimum 150 dakika olacak şekilde düzenli egzersiz yapmaya dikkat edilmelidir. Özellikle ailesinde diyabet öyküsü olan kişilerin bu konuda daha dikkatli olmaları diyabetle karşılaşmamak için son derece önemlidir.
”
Alo Yeditepe