Müzik, kişileri sadece ruhsal olarak güçlü kılmaz, aynı zamanda akıl ve vücut sağlığının tedavisinde kullanılan en etkili terapi metodlarından biridir.
Müzik düşüncelerimizi ve duygularımızı açığa çıkararak, kendiliğin farkına varılması ve ifadenin zenginleşmesi için eşsiz bir olanak sunabilir. Tarih boyunca müzik, insanlar için sanatsal bir ilham kaynağı olmasının yanında, toplumsal bilinci ifade etmede de rol oynamıştır. Hayatın her alanında, doğumdan ölüme kadar müziksiz bir sürece maruz kalınmadığını bilmekteyiz.
Her yaştan ve kültürden insanların, etrafını çevreleyen, kulakarını dolduran tınıların varlığı, müziği tedavide halen etkin ölçülerde kullanmadığımız gerçeğini de açık etmektedir. Müzik terapisi çok eski tarihlere dayanan, aslen denenmiş, ama bir yandan da henüz potansiyeli yeterince kavranmayan ve günlük pratiğe yansıtılmayan bir tedavi modelidir.
Müziğin kuramsal olarak iletişimdeki rolü insanlık tarihiyle başlar. Müzik, tarih boyunca kişiler ve toplumlar arasında duygu ve düşüncelerin anlatımında ve iletişiminde kullanılmış en etkili yöntemdir. Dünya kurulduğundan beri toplumların dini, askeri ve manevi güçlerinin geliştirilmesinde en büyük rolü oynamıştır. İletişimde müzik, konuşmadan çok daha önce başlamıştır. Müzik, kişilerin zihinsel, bedensel ve ruhsal davranışlarını etkileyen, iletişim ihtiyaçlarını karşılayan ve toplumsal ilişkileri dengeleyen çok güçlü bir temel olgudur. Müzik terapi metodu olarak kullanıldığında, kişiler hangi yaşta olurlarsa olsunlar, onların ruh ve beden sağlığını korur ve geliştirir.
Müzik, kişileri sadece ruhsal olarak güçlü kılmaz, aynı zamanda akıl ve vücut sağlığının tedavisinde kullanılan en etkili terapi metodlarından biridir.
Müzik, aslı Yunanca olan bir kelimedir ve dünyanın her yerinde aynı anlamı taşımaktadır. Türkçede musiki kelimesi de kullanılmaktadır. Mitolojiye göre Zeus’un kızları sayılan dokuz peri kızına ‘Mousa’ (Müz) adı verilirmiş. Eski yunanlılar bu peri kızlarının tüm dünya güzelliklerini ve ahengini düzenlemekle görevli olduklarına inanırlarmış. O yüzden bugün hemen hemen her dilde kullanılagelmiş olan ‘müzik’ veya ‘musiki’ kelimesinin bu ‘müz’ kökünden geldiği kabul edilmektedir.
Müzik terapisi en eski tedavi yöntemlerinden biridir ve dört bin yıldan beri çeşitli kültürlerde hastaları tedavi etmek amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Eski Yunanlılar, müziği her türlü erdemin kökeni saymışlardır. Eski Yunan mitolojisinde güzel lir çalmasıyla tanınan Apollon, hem müziğin hem de hekimliğin tanrısı sayılmış ve lir çalarak insanların sıkıntılarını gidermiştir. Eski Yunanlılarda müzik, her türlü erdemin esası olup ruhun eğitimi ve arınmasında büyük bir etmen olarak kabul edilmiştir. Filozof ve matematikçi Pisagor, umutsuzluğa düşen kimseleri veya çabuk öfkelenen hastaları belirli melodilerle tedavi edebilme imkanını araştırmıştır. Seslerin harmonisinin bir sonucu olan müzik, Pisagor’a göre vücuttaki harmoninin bozulduğu durumlarda en etkili devadır. Bilinen tarihin ilk dönemlerinde insanlar, bir şeyi anlatamadıkları zaman onun büyülü ve esrarlı olduğunu düşünürlerdi. Sesleri de tabiattaki ruhların sesi olarak nitelendirir ve davul çalarak veya başka sesler çıkararak ruhlara ulaştıklarına inanırlardı. Her canlının, dolayısıyla ruhun bir sesi, bir frekansı vardır. Düşüncesiyle şarkı ritim ve büyü yoluyla ruhların sesine ulaşmaya çalışırlardı. Şamanlar, bir nevi hastalık etkeni olarak düşündükleri kötü ruhların, hastaların bedenini terk etmesi için büyü yaparlardı. Şamanlar ritim, müzik ve dansın etkisiyle insanları çeker, onları adeta hipnotize eder ve böylelikle topluluklara yön verirlerdi. Hastalıkların tedavisinde söylenen şarkılar, çalınan müzik, ritim ve yakılan tütsüler hep kötü ruhları kovmak içindi.
18. ve 19. yüzyılda Avrupa’da, müziğin tedavide kullanılmasına ilişkin fikirler ortaya konmaya başlamış, 20. yüzyılda bu tedavi yönteminin hak ettiği yere ulaşması için gereken temeller atılmıştır. Müzikle birlikte kontrolsüz kasların harekete geçtiğinden, müzikal etkinliklerin bireysel olarak ve grup halinde uygulanabileceğinden söz edilmiştir. Bu dönemde, okullarda ve hastanelerde hem çocuklar hem de erişkinler için müzikle tedavi seansları düzenlenmeye başlamıştır. Özellikle çocuk hastalarda oldukça başarılı sonuçlar alınmıştır. Ayrıca, ameliyat edilen hastaların yanına her gün şarkı söylenip çalgı çalacak hastabakıcılardan oluşan bir ekip verilmiştir.
Türk İslam tarihinin büyük isimlerinden biri olan İbni Sina da, müziğin insan bedenine etkisini incelemiştir. Tedavinin etkili olması, hastanın akli ve ruhi dengesini artırmak için çevresinin sevimli hale getirilmesi gerektiğini keşfetmiş, bunun için de müzik dinletmenin en etkili yollardan biri biri olacağını savunmuştur.
Araştırmalarda sık sık kaynak olarak Farabi’ye başvuran İbni Sina, müzik notalarının insan ruh hallerindeki iniş çıkışları temsil ettiğini tespit etmiştir. Ona göre müziği bize hoş gösteren, işitme gücümüz değil; o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Yani müziğin bize uyandırdığı duygularımızdır. Tıbbın babası sayılan Hipokrat, bazı hastaları tedavileri için ilahilerle tapınağa götürmüştür. Hipokrat’a göre tıbbın diğer vasıtalarının faydasız kaldığı hastalıklarda müziğin denenmesi önemlidir. Sokrat’ın öğrencisi Platon (Eflatun) M.Ö. 400 yıllarında müziğin ahenk ve ritmle ruhun derinliklerine etki ederek kişiye bir hoşgörü ve rahatlık verdiğini belirtmiştir. Antik Yunan’da müziğin epilepsi, depresyon, sıla hastalığı (melankoli), mani, cinnet, somnambulizm, letarji, katatoni, histeri, felç, afazi, tarantiz- ma, korea, gut, ateşli hastalıklar, romatizma, çeşitli ağrılar, veba, kızamık ve kuduz gibi hastalıkların tedavilerinde kullanıldığına dair veriler vardır. M.Ö. 9. yüzyılda yaşamış olan Homeros’un yazdığı Odysseia’da müziğin kanamaya iyi geldiği iddia edilir. Anatomi ve fizik bilgini Gallen, müziğin akrep ve böcek sokmalarına karşı bir panzehir olduğunu söyler. Athennoaops, hasta bölgenin üzerinde çalgı çalarak ağrı tedavi etmiştir. Aristidis, Teofrastos, Platon, Asclepiades, Xnocrates, Cicero ve Celsus musiki ile akıl hastalıklarını tedavi etmişlerdir.
Aurelianus, kronik hastalıkların tedavisinde Frigya usulü obua çalmayı önermiştir. Aynı zamanda Frigya usulü müzik, Pisagor’a göre, cinsel sorunların te- davisinde de faydalıdır. Çeşitli kaynaklara göre, Batı Anadolu’da yüksek bir medeniyet kuran Frigyalılar, müzikle tedavinin başlangıcında önemli bir mihenk taşını oluşturmaktadır.
Homere, ameliyatlarda müzik kullanmış ve başarılı olmuştur. Platon sağırlığın tedavisinde trampet kullanmakla ünlüdür. Eski bir Yunan atasözü, ‘İnsan ıstırabını dindirmek bir şarkıyı kullanabilme olanağı ile bağlantılıdır’ der. Heroes Asklepios, hekimlik tan- rılığına yükselince M.Ö. 4. yüzyılda Yunanistan’da bulunan Epidauros’taki Asklepionun bir benzerini Bergama’ya da kurdurmuştur. Bunlar, dünyanın bilinen ilk hastaneleridir. Kapılarında ‘Buraya ölüm giremez’ yazar. Yazıtlardan öğrendiğimize göre, Asklepionlarda bugün de halen kullanılmakta olan, telkin, fizyoterapi ve müzik terapi yöntemleri uygulanmıştır. Sami bir kavim olan İbraniler’in, bazı kaynaklara göre, Sümer ve Hitit müziklerinden yararlandıkları bilinmektedir. İskenderiye’li bir tarihçi olan Kleman, Hz. Musa’nın tababetle musikiyi Mısırlılar’dan öğrendiğini yazmaktadır. Hz. Davud (M.Ö. 1055-974), Kral Saul’ün cinnetini çeng (bir arp çe- şidi) çalarak iyileştirmiştir. Eski Mısır’a göre müzik, sanatların en gizlisidir.
Müzik, insanların sezgilerinin uyanmasına yardımcı olduğundan her asırda mistik törenlerde kullanmıştır. Kahire’nin büyük hastanelerinde, hastalara güç kazandırdığına inanıldığı için, operasyonlardan önce müzik dinletilmiştir. Eski Çin’de gür ses veren “lo” isimli bir gongun kötü ruhları ve cinleri hastanın ya- nından kaçırdığına inanılmıştır.
Antik devirlerde Mısır, Anadolu, Yunanistan ve Roma’daki felsefe ve bilim alanındaki gelişmeler, Ortaçağ Avrupası’nda Hıristiyanlık dininin etkisi ile yerini skolastik düşünceye bırakmış ve Avrupa için karanlık bir dönem başlamıştır. Bu dönemde Avrupa, ancak Türk-İslam bilim adamlarının etkisiyle antik dönem bilgi birikimine ulaşabilmiştir. Müzik terapiye ilişkin önemli örnekler sınırlıdır. Serras’nın 1742’de yayınladığı bir kitapta, 15. yüzyılda tarantula cinsi örümceğin ısırmasına bağlı gelişen tarantizm İtalya’da müzikle tedavi edilmiştir. Yazılı kaynaklara göre bu hastalar, müzik yardımlarına yetişmezse, ölünceye kadar büyük bir korku ve dehşet içinde bulunmaktaydılar. Müzik duyduklarında ise bitkin düşünceye kadar dans edip terleyerek derin bir uykuya dalar ve iyileşirlerdi. Bu amaçla iyileştirici özel besteler de yapılmıştır. Bu besteler, diğer böcek zehirlenme- lerinde de kullanılmıştır. Bu tip tedavi seansları, 2-3 gün gece gündüz süren, bitkinlik hali ile sona eren bir ‘katharsis’, yani temizlenme olarak kabul edil- miştir. Tarihte müziği Tanrı’nın bir armağanı olarak kabul eden din adamları olduğu gibi, şeytani kabul edip insanları engizisyon mahkemelerinde yakan din adamları da olmuştur. Zamanla müzik, ruhi bir tedavi aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Protestanlığın kurucusu Luther, iyi bir müzisyendir ve müziği Tanrı’nın bir hediyesi olarak kabul etmiştir.
Türklerde en az 6000 yıldan beri süregelen bir müzik tarihinden bahsedilmektedir. Davul, Türklerde en yaygın olan müzik, ilan ve işaret aletidir. Ayrıca çeşitli üflemeli, vurmalı ve yaylı çalgılar tarih boyunca var olmuştur. M.Ö. 3000-2000 yılları arasında Anadolu’ya yerleşen Oğuzlar’ın müziği, Şaman müziğine kaynak gösterilmektedir.
Şamanların, davulu ve Kırgız Türkleri’nde baksı denen kopuzcuların, kopuzu sihir ve tedavide kullandıkları ve bu kişilerin de kutsal sayıldıkları, halk içinde insan ruhunun uzmanı olarak maneviyatlarına eşlik ettikleri bilinmektedir. Kırgız Türklerinde baksı, bir nevi şamandır ve müzik, şiir ve dansla hastasını iyileştirmeye çalışır. Günümüzde halen baksılar ve şamanlar, Orta Asya steplerinde mevcuttur. Halen Asya Türk illerinde kullanılan koray, sıbızgı adlı üflemeli aletler, dombra, dutar gibi telli aletler ve uskurık, tastavık gibi topraktan yapılmış üflemeli aletler pentatonik (beşli) özellik taşımaktadır. Pentatonik melodiler, halen Londra Kraliyet Müzik Terapi Okulu’nda otistik çocukların adaptasyonunda kullanılmaktadır. Tedavi merkezlerinde uygulanacak müziğin gerilimden uzak olması istendiğinde beş ses sistemine başvurulmaktadır. Ayrıca Selçuklu, Memlüklü ve Osmanlı Türkleri’nin Şam, Kahire ve Bursa’daki hastanelerinde akıl hastalarını, ilaçla, uğraşıyla ve müzikle tedavi ettikleri bilinmektedir.
Artan sayıda birey zihinsel sorunlar yaşamaktadır. Sosyal hayat karmaşıklaştıkça, zihinsel sorunlar da farklılaşmaktadır. Tedavi protokolleri de bu çer- çevede yeni boyutlar kazanmaktadır. Müzik terapisi, günümüzde birçok hastalığın tedavi sürecinde hastaların psikolojik durumlarının iyileştirilmesinde kullanılmaktadır.Ucuz ve yan etkisi olmayan bir yöntem olmakla birlikte, hastaların fiziksel, psikolojik, sosyal, duygusal ve manevi olarak iyileşmesinde olumlu etkisi vardır. Müzik, dinleyen bireyde hem fizyolojik hem de psikolojik cevaplara neden olduğu için eşsiz bir uyarandır.
Ortodoks tıbbının gelişimi ile unutulan ve binlerce yıldır kullanılmış olan müzikle tedavi, Batı tıbbı tarafından yeniden fark edilmeye başlanmıştır. Artık, müzik ve müzikoterapinin nörobilimi çalışılmaktadır. Müzik terapisi; müziği ve onun fiziksel, duygusal, mental, sosyal, estetik ve spiritüel olmak üzere tüm yüzlerini, kişinin sağlığını düzeltmek veya geliştirmek için kullanan, eğitimli bir müzik terapisti ile hasta ilişkisine dayanan, yardımcı bir sağlık uzmanlığıdır.
Müzik terapisti, temelde hastanın sağlığının düzelmesine kognitif fonksiyonlar, motor beceriler, duygusal ve affektif gelişim, davranış ve sosyal yetenekler ve yaşam kalitesi gibi çeşitli alanlarda müzik deneyimlerini (doğaçlama, şarkı söyleme, şarkı yazma, müziği dinleme ve tartışma, müzikle hareket etme) kullanarak tedavi yöntem ve hedeflerine ulaşarak yardımcı olur.
Müzik terapi, fizyolojik fonksiyonlara daha holistik yaklaşır. Yani, ritm, melodi, tını, dinamikler, harmoni ve formdan oluşan altı unsurla, sistemi düzenlemek, daha doğru bilgiyi alıp işlemesini sağlamak için beden ve ruha yönelir. Literatürdeki pek çok nitelik ve niceliksel araştırmalarla hem bir sanat, hem de bir bilim olarak kabul edilmektedir. Uygulama, birebir kişiyle veya grup ile birlikte, aktif katılımcı veya pasif dinleyici şeklinde, doğaçlama veya belli bir müzik üzerinden yapılabilir.
Müziğin, gelecekte, tedavide hak etiği ölçüde daha yaygın kullanılması dileğiyle..
”
Alo Yeditepe