Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göğüs Cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Sina ERCAN, Koronavirüs COVID-19 salgınıyla birlikte sıkça duyulmaya başlanan “entübe etmek", "entübasyon” kavramı ve iyileşen hastaları bekleyen geç riskler hakkında bilgiler paylaştı.
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Göğüs Cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Sina Ercan, Koronavirüs COVID-19 salgınıyla birlikte sıkça duyulmaya başlanan “entübe etmek", "entübasyon” kavramı ve iyileşen hastaları bekleyen geç riskler hakkında bilgiler paylaştı.
“Bir süredir hemen hemen bütün Dünya toplumlarında olduğu gibi ülkemizde de Corona virüs COVID-19 salgınıyla amansız bir mücadele içindeyiz. İnsanda ilk kez görülmesi nedeniyle toplumlarda oluşmuş bir bağışıklık kaydı bulunmamakta. Söz konusu virüsün insandan insana bulaşıcılığının da çok yüksek olması nedeniyle Çin’de başlayan bu salgın büyük bir hızla tüm kıtalara yayılarak pandemi halini almış durumda.
Virüsün en karakteristik etkileri akciğerler ve kalp üzerinde ortaya çıkmakta. Bunun sonucunda da bazı hastalarda sokak ortasında ani ölümler görülebildiği gibi daha önemli bir sonucu da solunum yetmezliği gelişen hastaların hızla kötüleşerek yoğun bakım ünitelerine nakiller gerekmekte. Bu hastaların da önemli bir çoğunluğu entübe edilerek ventilatöre, bir başka deyişle kendileri yeteri kadar güçlü nefes alıp veremedikleri için nefes borularına entübasyon tüpü denilen plastik bir boru yerleştirilerek hastanın ileri derecede ödemli akciğerlerine solunum desteği vermek amacıyla mekanik solunum cihazına bağlanması gerekmektedir. Akciğerlerde virüs enfeksiyonuna bağlı olarak gelişen ve şiddetli ödem olarak tarif edebileceğimiz Yetişkin Zorlu Solunum ya da Akut Solunum Sıkıntısı Sendromuna (ARDS) bazı yönleriyle benzer bir tablo hastaların kendi başlarına solunum yapamaz hale gelmelerine yol açmaktadır. Bu nedenle de hastalar akciğerleri enfeksiyondan temizlenene kadar uyutularak entübe edilmekte ve solunumları mekanik solunum cihazları ile desteklenmektedir.
Aslında yoğun bakımlarda bu tarif edilen entübasyon ve mekanik ventilasyon süreci, akciğerlerde solunum yetmezliğine yol açan birçok farklı hastalık için uygulanagelmektedir. Bu dönemde sıkça bahsedilir hale gelmesinin sebebi Covid-19 enfeksiyonu sonrası akciğerlerin çok sık etkilenmesi ve giderek artan sayıda hastanın da entübe edilerek ventilatöre bağlanılmak zorunda kalınmasıdır. Bu da hiçbir ülke sağlık sisteminin bu boyutta bir talebe hazırlıklı olmadığı bir durumdur.
Bütün salgınlar boyutları ve sonuçları değişmekle birlikte benzer bir süreç takip eder ve toplumun önemli bir bölümü salgın etkeni mikrop ile tanışıp bağışıklık geliştirdikten sonra yavaşlayarak zamanla durma noktasına gelir. Fakat salgınlar bittikten sonra birçok artçı etkileri ortaya çıkabilir. 1950’li yıllarda Danimarka’da ortaya çıkan çocuk felci (polio) salgınında başlarında her beş çocuktan dördü solunum yetmezliğinden kaybedilmiş. Daha sonra doktorların trakeostomi açarak (nefes borusunu ağızdan tüp ile entübe etmek yerine boğazın ön tarafından açılan delikten entübe etmek) el balonu ile hava vermek sureti ile (bu amaçla çok sayıda üniversite öğrencisi gönüllü olarak hastaların akciğerlerine günlerce balonla hava vermiş) solunumu desteklemeleri sonucu hastalık normal seyrinde iyileşmeye ve her beş çocuktan dördü kurtulmaya başlamış. Fakat bu iyileşen çocuklar haftalar sonra o dönemdeki çelik ve sert kauçuk malzemelerle üretilen trakeostomi kanüllerinin nefes borusuna verdiği hasara bağlı olarak nefes borusu darlıkları ile hastanelere dönmeye başlamışlar. Entübasyona bağlı nefes borusu darlıkları bütün teknolojik ve tıbbi gelişmelere rağmen o zamandan beri karşımıza çıkmaya devam eden bir rahatsızlık.
Bugünkü Covid-19 salgınında da çok yoğun bir entübasyon ve mekanik ventilasyon tedavisi alan hasta grubu var. Bu hastaların bir bölümü de gelişmiş tıbbi destek ve tedavileri sonucunda solunum cihazlarından ayırılacak ve iyileşerek taburcu olacaklar. Diğer taraftan tecrübelerimiz bize gösteriyor ki bu iyileşen hastaların bir bölümünde yoğun ve yüksek basınçlı mekanik ventilasyon tedavilerine bağlı olarak akciğer hasarları ve nefes borularında darlık gelişmesi ihtimali yüksek olacaktır.
Bugüne kadar nefes darlığı ile doktora başvuran hastaların bir bölümünde geçmiş entübasyonlara bağlı nefes borusu darlıklarının akıla getirilmemesi sonucunda hastalara astım ya da KOAH gibi tanılar konulabildiği ve mekanik bir problem olması nedeniyle hiçbir fayda sağlamamasına rağmen uzun süreler bu tanılara yönelik ilaç tedavileri verilebildiği görülmüştür. Böyle bir salgın dönemi sırasında hastaların öncelikli olarak yoğun bakıma yatırılarak hayatları kurtarılmaya çalışılırken, entübasyon tüpleri ve trakeostomi kanüllerinin balonlarının yüksek basınçla şişirilmemesi, ventilatör setlerinin gerginliği ile bir tarafa doğru aşırı şekilde çekilmesine müsaade edilmemesi gibi basit önlemlere de dikkat edilmelidir. Alınacak bu önlemler, kritik dönemi başarılı bir tedavi sonrası atlatabilen hastaların ilerleyen günlerde trakea (nefes borusu) darlığı ve problemlerinden etkilenme ihtimalinin en aza indirilmesine yardımcı olacaktır.
Bu zorlu dönemde çok yeni tanımaya başladığımız ve insanlığın ortak düşmanı haline gelen Koronavirüs enfeksiyonlarının her gün yeni bir özelliğini keşfediyoruz. Bu düşman ile amansız bir mücadele verip sevdiklerimizi bizden koparmasına engel olmaya çalışırken, eskiden beri bilinen ve basit önlemlerle büyük oranda önlenebilecek sağlık problemlerini de akılda tutmamızda fayda var.”
”
Alo Yeditepe