Ozon Terapi ; Tıbbi Ozon gazı (%3-5 O3 - %95 O2) kullanarak bazı hastalıkların tedavi edilmesidir.
Atmosferde stratosfer tabakası içerisinde bulunan ozon, ultraviyole radyasyonunun etkisiyle bir taraftan oluşurken, diğer yandan da yok edilmektedir. Bu işlem ultraviyole radyasyonun değişik frekanslarında meydana gelir.
Ozonun stratosferdeki varlığı güneşten gelen ultraviyole B ve C ışınlarını engellediği için hayati iken, yaşadığımız hava katmanı olan troposferde bulunması solunum yolları için çok tehlikelidir ve hava kirliliği olarak kabul edilir.
Ozon Terapi ise; Tıbbi Ozon gazı (%3-5 O3 - %95 O2) gazı kullanarak bazı hastalıkların tedavi edilmesidir.
O3 gazı; ‘Tıbbi Ozon Jeneratörü’ adlı cihazlar da, belli bir akım hızı ve %99.9 - 100 saf tıbbi oksijenin yüksek elektriksel voltaja tabi tutulan ortamda elde edilir. Ozon üretiminde normal hava kullanıldığı takdirde içindeki yüksek azot oranı nedeniyle toksik N2O2 (nitrojen dioksit) ortaya çıkar, bu nedenle önerilmez.
Jeneratörden çıkan bu gazın sadece %3 ile %5’i ozon’dan oluşmaktadır, geriye kalan kısmı oksijenden ibarettir.
O3 Unstabil, kararsız molekül
O3 kararsız molekül olduğu için kimyasal tepkimelere daha kolay girmektedir. Biyolojik cevap oluşturmada daha etkindir. O3, etkileri nedeniyle aktif- süperoksijen olarak adlandırılır.
O3, sıvılarda diğer gazlar gibi Henry Kanununa göre çözünür.
Çözünmesi şunlara bağlıdır;
Oksijen, O3’a göre daha kararlı bir elementtir. O3’un, biyolojik sıvılarda oksijene göre çözünürlüğü 10 kat daha fazladır. Bu nedenle emboli riski oksijene göre daha azdır. O3 için en ideal çözücülerden birisi oksijendir. 3
O3, unstabilitesi nedeniyle, saniyeler içinde O3 molekülleri birbirleri yada diğer atom-moleküller ile reaksiyona girerek daha stabil olan O2 ve OX (Ozonoid) moleküllerine dönüşür. O3, vücuda veya herhangi bir ortama uygulandığı andan itibaren artık gaz halinde değildir. Yani vücutta artık ozon gazı yoktur. 4,5 OX (Ozo- noid) molekülleri ise ROS ve LOPs’lara dönüşür. 6,7, 8, 9
Serbest Radikaller (SR), çeşitli patolojik süreçlerin ge- rek başlatıcısı, gerek ara basamaklarda işe karışabilen, gerekse sonucunda ortaya çıkabilen reaktif maddeler- dir. Bunlar, organizmada aerobik solunum sırasında mitokondride ve fagositlerde solunum patlaması gibi çeşitli fizyolojik durumlarda da oluşabilmektedir. 10
O3, tüm organik-inorganik bileşiklerle oksidasyon reaksiyonuna girer. Lipitlerle (hücre membranındaki, aterosklerotik plak, vs) reaksiyona girer ve hücre zarını parçalar, mikroorganizmalar üzerinde (Herpes, HCV, HIV, Gr.Pozitif bakteriler vs) antimikrobik- dezenfeksiyon (klordan 3125 defa daha güçlü bir dezenfektandır) etkisi göstermektedir. Ayrıca, tümör hücresi üzerinde anti-tümöral etki gösterir. Toksinleri okside ederek nötralize edebilir.11,12 Bocci, ozon tedavisini bazı fizyolojik ve biyokimyasal tepkimeler nedeniyle “Tedavi Edici Şok - Akut Oksidatif Stress” olarak isimlendirmektedir. Ozon terapinin aslının vücuda verilen “kontrollü oksidatif stres” olduğunu söyleyebiliriz. 13
Tümör hücreleri “aneorobik metabolizma” ya sahiptirler. O3 gazı direkt kullanıldığında malign hücrelerin dış lipit tabakasını okside ederek lizis yapar. Tümör hücreleri, primitif yaşam formuna sahip olduklarından, oksidasyona karşı kendilerini koruyabilecek mekanizmaları antioksidan sistemleri (AOS) geliştirememişlerdir. O3 terapi, kanser de klasik tedavilerle birlikte kullanılabilir.
Son 20 yıldır, insan tümörlerinde “hipoksik hücreler”in varlığı indirekt olarak kanıtlanmıştır. Deneysel hayvan tümörlerinde “doku hipoksisi nedeniyle tedaviye - radyasyona - dirençli hücrelerin varlığı bilinmekte ve radyoterapi de aneminin önemli kötü prognostik faktörlerden olduğu bilinmektedir. Tümörün radyasyona olan yanıtının değerlendirilmesinde arteriyel oksijen içeriği ile hemoglobin düzeylerinin önemli bir prognostik faktör olduğunu, tümör doku- sunda büyüme gecikmesiyle doğru orantılı olduğu gösterilmiştir.14 O3, doku oksijenizasyonunu ve do- kulardaki SR nötralizasyonunu arttırarak radyokemobiyolojik duyarlaştırıcı etkilerini arttırır. Tümörün kemoterapiye (KT) olan yanıtların da hipoksik hüc- relerin olumsuz katkıda bulunduğu gösterilmiştir. O3 terapi, kanser tedavisindeki yan etkileri azaltır; O3 terapi, lökosit sayısını arttırır. (kemoterapi ve radyoterapiye bağlı kemik iliği baskılanması semptomlarını azaltır). O3 terapi, Radyokemoterapiye bağlı fibrozisi, vasküler değişiklikleri ve polinöropatileri önler, AOS’i aktive ederek kemoterapi ve radyoterapi’nin SR ve oksidatif stres etkisini azaltır. O3 terapi, enerji üretimini artırıp, performans-genel durumu iyleştirir. O3 gazı, direkt tümör üzerine uygulandığında hücre zarının oksidasyon etkisi ile parçalanmasını sağlar. O3 terapi, hipoksiyi ortadan kaldırarak; Tümör Anjiyogenezi üzerine inhibitör etki gösterir. Ayrıca, O3 terapi immün sistem aktivasyonu yapar.
MAHT esnasında O3 plazmada hızla çözünür. O3’nun bir kısmı plazmada bulunan antioksidanlar tarafından miktarları azaltılır. Bu sıra da ROS‘da oluşur. ROS’ların yarı ömrü saniyeler kadar kısadır. Daha kan hastaya geri transfüzyondan önce bunlar yok olup, yerlerini hücre membranlarının oksidasyonu ile oluşan H2O2 gibi oksitleyici olan LOPs ürünlerine bırakırlar. 15,16
Ozon, güçlü bir oksidasyon oluşturma yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, yüksek konsantrasyonlu O3 gazı LOKAL-EKSTERNAL kullanımında OKSİDASYON ile BAKTERİSİDAL, VİRİSİDAL ve FUNGİSİDAL etkilidir.
Çok hücreli organizmaların hücrelerinin AOS’leri olduğundan, O3 dokular üzerinde hasar verici ve irrite edici bir etki oluşturmaz. Her ne kadar ozon dezenfektan etkisi yüksek bir ajan olsa da ozonun invivo böyle bir etkisi yoktur. 18
Terapötik Dozlar:
Kan;
Ozonize SF;
Antioksidan Sistem Dozu
Normalde haftada 2 kez ozon tedavisi uygulanır. Ancak her gün, hatta günde 3 kez yapıldığı ve bir sorun olmadığı da bildirilmiştir. Özellikle yaşlı ve durumu iyi olmayan hastalarda ozonlanacak kan hacimi 300 mL üzerine çıkmamalıdır. 19
”
Alo Yeditepe