Uyuz, insan var olduğu sürece var olabilir. Hastalık insanın olduğu her yerde olabilir ve insan etkeni olmadan da yaşayamaz. Dolayısıyla önlemenin başında da insanla teması kesmek geliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Deri Hastalıkları uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Özlem Akın, uyuz hastalığı ve alınması gereken önlemleri anlattı…
Evet gerçekten artış var ama son birkaç ayda gördüğümüz bir artış değil. Son birkaç yıldır pandemi öncesinden beri gördüğümüz bir artıştan bahsediyoruz. Pandemiyle birlikte biraz hızı azalır gibi oldu ama pandemi yasaklarının gevşemesiyle birlikte yine artış durumu dikkati çekmeye başladı.
Uyuzun artışında birkaç etkenden bahsetmek mümkün. Uyuzun bulaşıcılığı arttı. Eskiden bu kadar kolay bulaşmıyorken zaman içinde sarcoptes scabiei adını verdiğimiz akarın virülansı da değişti, daha da güçlendi, bulaşıcılığı arttı. Bunun dışında bir de gelişen ilaç direnci de bir başka etkeni oluşturuyor. Eskiden klasik uyuz tedavisinde kullanıp da fayda gördüğümüz permetrin kreme karşı ciddi direnç var. Nasıl antibiyotik direnci oluşuyorsa, zamanla hayvanlar da sağ kalabilmek için kendi mekanizmalarını geliştiriyor, devreye sokuyor. O da sağ kalmak için elinden geleni yapıyor.Hastaların büyük bir kısmı bunları kullanıp deneyip fayda görmediğini belirterek başvuruyor.
Tabii insanların ilk başta durumu önemsememesi de önemli faktörlerden. İnsanların “artık bu yüzyılda böyle şey olmaz, bana da olmaz diye düşünmesi” bulaşmayı kolaylaştırıyor. Bu artıştaki nedenlerden bir diğerinin de ülkemizdeki mülteci göçü olduğunu düşünüyorum.
Aslında artış nedenleriyle ilgili benim bildiğim çok fazla bir çalışma yok. Bunun tespiti var. Yani hani insanlar, dermatologlar bunun arttığının farkında ama nedendir diye bir araştırma yapıldığına dair bir çalışma yok.
Uyuz çok ciddi bir sorun yaratmamakla birlikte yaşam kalitesini düşürdüğü için çok önemlidir. Çünkü hastanın temel şikayeti kaşıntı. Kaşıntı insanların çok tolere edebildiği, hoşuna gitti bir his değil. Çoğu insan ağrıyı, acıyı kaşıntıya tercih eder. Dolayısıyla birlikte yaşanması mümkün olmayan bir sorundur. Başlangıçta daha lokal daha hafif bir kaşıntıyla başlayıp daha sonra ilerleyen haftalarda aylarda şiddeti artar. Üstelik tedavi edilmediği taktirde yıllarca devam eder. Zamanla belki deri kalınlaşıp daha az kaşınır hale gelir ama kaşıntı devam eder. Kendiliğinden geçen bir hastalık değildir.
Gece uyutmayan bir kaşıntı söz konusudur. Özellikle de gece artan ya da sıcaklıkla artan bir kaşıntı. Biz uyuz lezyonlarını ikiye ayırıyoruz. Kaşıntının yanında gözle görülen lezyonlar da oluyor. Deri lezyonlarını da ikiye ayırıyoruz. Primer lezyonlar dediğimiz yani hayvanın varlığına bağlı gelişen tüneller oluşabilir. Özellikle el parmakları, avuç içi, el bileği çevresi, ayak tabanı, ayak bileği, çevresi, genital bölge, meme başı, göbek çevresi koltukaltı gibi alanlarda hayvanın var olduğu tüneller olabilir. Ve hayvanın varlığına karşı gelişen tip dört alerjik reaksiyon sonucunda gelişen lezyonlar olabilir. Hastanın kaşınması sonucunda gelişen ekskoriasyon adını verdiğimiz yaralar gelişir. Noktasal ya da çizgisel lezyonlar olabilir.
Bulaşta uzamış temas olarak tanımladığımız bir durum var. Yani uyuz hastası ile el sıkışma sonrasında hastalık geçmez. Ancak uzun süre bu kişilerle temas etme ya da kullandığı eşyaları kullanma, uzun süre oturduğu yere oturmak suretiyle geçebilir. Yani birebir hasta biriyle temasa da ihtiyaç yok. Toplu taşıma araçları, uçaklar, taksiler, dolmuşlar… Tüm bu alanlar bulaş için risk oluşturur. Bunun yanında kafeterya, restoran, sinema salonları, tiyatrolar…Uyuz hastası bu alanlardan birinde uzun süre oturduysa sonrasında bu alanı kullanan kişiye hastalık geçebilir. Ayrıca evde aynı koltuğu, eşyaları, kıyafetleri, yorganı kullanmak da hastalığın bulaşmasına neden olur. Üstelik aynı kıyafeti kullanmanın yanında, bu kişilerin alışveriş için denedikleri kıyafetleri sonrasında deneme sonucunda dahi hastalık bulaşabilir. Dolayısıyla alışveriş yapılan yerlerde de dikkatli olunması gerekir.
Hastalığın tedavisinde kullandığımız ilaçlar var. Bahsettiğim gibi daha önce kullandığımız bazı ilaçlara karşı direnç geliştiği için hastalar çok fayda görmüyor.
Eskiden de kullandığımız tropikal kullanılabilecek ilaçlar var. Bunların önemli bir kısmında çok fayda olmadığını görüyoruz. Ancak kükürt içerikli ilaçlardan olumlu sonuç alıyoruz. Eğer hastalar bu ilaçları gerektiği şekilde ve doğdu kullanırlarsa tedavi başarılı oluyor. Bu ilaçlar, 2 yaş altındaki bireylerde baş boyun dahil her yerine sürülür. İki yaş üzerinde de yüzde yüz saçlı derisi kulakları hariç tüm vücuduna sürülür.
Topikal olarak yani cilt yüzeyine uygulanan bu ilaçlar dışında nadir de ola ihtiyaç duyulursa oral (ağızdan) ilaç tedavisine de başlanabilir.
Genellikle üç ardışık gün kullanımı sonrasında hasta tedavi olur. Ama bazı hastalarda bunu tekrarlamak gerekebilir. O yüzden hastaları tedavi uyguladıktan bir hafta on gün sonra kontrole çağırıp eğer hala aktif enfestasyon düşündürecek bulgusu varsa tekrar tedaviye devam ediyoruz.
Hastayla yakın fiziksel temasta olan, aynı evde yaşayan ya da cinsel partneri olan kişilerin şikayeti olmasa bile aynı tedavi uygulaması gerekiyor.
”
Alo Yeditepe