Halk arasında kan kanseri olarak da bilinen lösemi, çocukluk çağının en sık görülen kanser türü. Ancak ne yazık ki bu konuda toplumsal anlamda istenilen farkındalık düzeyine ulaşılmaması ve yaşanan bilgi kirliliği nedeniyle lösemi yeterince tanınmıyor. Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Pediatrik Kemik İliği Nakli Merkezi Sorumlusu “Kitlesel farkındalık sadece üzülme ve acıma duygularıyla beslenmemeli. Tedavisi olabilen bu hastalığın uzun ve zahmetli tedavi sürecinde aileler de yalnız olmadığınızı bilmeli” diye konuşuyor.
Çocukluk çağında ortaya çıkan lösemiler, kemik iliğindeki hücrelerin kontrolsüz büyümesiyle gelişen bir kanser. Kemik iliği görevini yapamadığı için kan yapamıyor. Beyaz küre yani vücudun savaşçı hücrelerinin üretilememesi nedeniyle de ateş ve enfeksiyon ortaya çıkıyor. Löseminin en önemli belirtilerinden biri de vücuttaki döküntüler, kırmızı noktalar ve morluklar olduğunu söyleyen uzmanımız “Çocuklarda karında şişkinlik ve hazımsızlık hissi da yaşanabiliyor. Aileler de solukluk ve halsizlik (kansızlık), vücudunda döküntü ve kolaylıkla oluşan morluklar, diş eti kanaması gibi yakınmalarla hekime başvurur. Bazen boyundaki lenf bezlerinin şişlik de görülebiliyor. Çocukta lösemi önceden bilinmez. Ama ateş, halsizlik gibi belirtiler görüldüğünde de bilinçsizce geçirmeye çalışmamak son derece önemlidir. Çünkü altta yatan basit bir viral enfeksiyon da olabilir lösemi de. Ayırıcı tanı ancak hekim tarafından konulabilir” diye konuşuyor.
Löseminin çocukluk çağında her yaşta ortaya çıkabileceğine işaret eden uzmanımız, “En sık 2-5 yaş arasında görülüyor. Hastaların öyküsüne bakıldığında çoğunlukla viral bir enfeksiyon sonrasında geliştiği gözleniyor. Ancak löseminin kesin nedeni hala bilinmiyor. Bununla birlikte bazı risk faktörlerinin hastalığın artışına neden olduğu düşünülüyor” diyor.
Kalıtsal olmayan bir kanser türü olmakla birlikte bazı kalıtsal hastalıklara sahip olan çocuklarda lösemi gelişme riskinin daha yüksek olabileceğini belirten uzmanımız şöyle konuşuyor: “Bazı hastalıkların erken tanısında yapılan tarama testleri gibi löseminin gelişeceğini gösterecek bir test yoktur. Ancak vakit geçirmeden, hastalığın ilerlemesine imkan vermeyerek tedaviye başlanması önemlidir.”
Uzmanımız lösemi konusunda toplumsal farkındalığın artması gerektiğinin altını çizerek, bu konuda acıma ya da umutsuzluğun gelişmesine izin verilmemesi gerektiğine işaret ediyor. “Özellikle aileler kendilerini çaresiz hissetmemeli. Çünkü çocukluk çağı kanserlerinin tedavisinde oldukça başarılı sonuçlara ulaşabiliyoruz” diyerek sözlerine şöyle devam ediyor:
“Lösemi tek bir hastalık değildir. Akut ve kronik olarak ikiye ayrılmakla birlikte, kendi içlerinde de çeşitleri vardır. Bu nedenle hasta geldiğinde önce hangi tip lösemi olduğunu belirliyoruz. Mikroskop altında hastalığın morfolojisinin belirlenmesinin yanında, kemik iliğinden örnekler alarak hücreler üzerinde sitogenetik çalışmalar yapıyoruz. Yani kanser hücresinin yapısını da inceliyoruz. Çocuğun yaşı, beyaz küre sayısı gibi bazı kriterlere de dikkate alarak tedaviye başlıyoruz. Lösemi konusunda dünyanın her yerinde benzer bir tedavi planı uygulanır. Yıllardır on binlerce hasta üzerinde denenmiş olan başarılı tedavi protokollerini uyguluyoruz. Sonrasında da tedaviye cevaba göre de sadece kemoterapi mi uygulanacak ya da kemik iliği nakline mi gidileceğine karar veriyoruz.”
Çocukluk çağı lösemilerinin tamamında kemik iliği nakli gerektiğine dair bilginin de yanlış olduğunu belirten uzmanımız “Çocukluk çağı lösemilerinin bazı tiplerinde sadece kemoterapi ile yüzde 85’ini iyileştirebiliyoruz. Geriye kalan bölümünde yer alanlar ise sürpriz yapabiliyor, tekrarlayabiliyor. Yaptığımız moleküler düzeydeki çalışmalarda tedaviye cevap konusunda kemoterapiyle iyileşmeyeceğini tespit ettiğimiz yüksek riskli grupta ise hastalık kök hücre nakli ile tedavi ediyoruz. Kök hücre naklinin başarısı için tek bir rakam vermek mümkün değildir. Hastalığın tipi, evresi, kök hücre vericisinin özellikleri ve nakil tipine göre başarı yüzdeleri değişiyor.”
Bugün artık kanser tedavisinde önemli bir yer bulan hedefe yönelik tedaviler yani akıllı moleküller çocukluk çağı lösemilerinin tedavisinde de önemli bir yer tutuyor. Bunların bir kısmı hücreyi dışarıdan tanıyarak direkt sadece lösemi hücrelerini yok ediyor. Bir kısmı da hücresel tedavi olarak tanımlanan grubu oluşturuyor. Burada da yine hastanın kendi immünolojik sistemi hücrelerinden yararlanarak, lösemiyi yok edecek yeni hücreler üretilerek hastaya bunlar veriliyor. Uzmanımız immünolojik tedavilerin özellikle kök hücre naklinden sonra çok geçerli bir tedavi yöntemi olduğunu söylüyor.
Çocuğuna lösemi tanısı konan ailelerde, “ben ne yaptım, ne yapmadım da bu oldu?” düşüncesiyle kendilerini suçlayabildiği görülüyor. Ancak bunun son derece yanlış bir düşünce olduğunun altını çizen uzmanımız “Bugün löseminin gelişmesinde bazı faktörlerin etkili olduğu biliniyor. Ancak hangi çocuğun ne zaman ya da neden lösemi olacağını bilemiyoruz. Önemli olan nokta, hastalığın tedavisinin olduğunun bilinmesi ve uzun ve zahmetli tedavi sürecinde ailelerin yalnız olmadığını bilinmesi ve hiçbir zaman inançlarını kaybetmemesidir.”
Ülkemizde lösemili çocuklarımızı tedavi eden çok iyi yetişmiş pediatrik hematolog ve onkologların olduğunu belirten uzmanımız, ülkemizde tüm gelişmiş ülkelerde uygulanan tedavi protokollerinin başarıyla uygulandığının altını çizerek, “Ancak hasta ailesinin maddi ve manevi açıdan mağdur edilmemesi ve hekim ile hastanın yalnız bırakılması son derece önemlidir. Çünkü bugün, sevgiyle ve son derece başarıyla tedavi ettiğimiz çocuklarımızın bakımsızlık ve ihmal nedeniyle kaybetmek kabul edilemez bir durum. Bu gerçeği değiştirmenin yolu ise, hem aileler, hem de toplumun lösemi konusunda doğru bilgilerle farkındalığının artırılmasıdır. Özellikle kemik iliği nakli ve donör bağışı için toplumu hem işitsel, hem de görsel medya ile eğiterek bilgilendirmenin şart olduğunu düşünüyorum” diyor.
”
Alo Yeditepe