Kadın üreme organlarında başlayan herhangi bir kanser jinekolojik kanser olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda ortaya çıkan, endometrium (rahim), over (yumurtalık) ve serviks (rahim ağzı) kanseri de en sık görülen ilk 10 kanser arasında yer almaktadır. Jinekolojik kanserler için tarama yöntemleri son derece önem taşımaktadır. Düzenli yapılacak sağlık kontrolleri ile kanseri erken evrede hatta öncül lezyonlar aşamasında yakalamak ve önlem almak mümkün olabilmektedir.
Kanser, dünyada ve Türkiye’de yüzde 22’lik oranla kardiyovasküler hastalıklardan sonra yaşam kaybına neden olan ikinci neden. Sağlık Bakanlığı 2009 istatistiklerine göre Türkiye’ de en sık görülen kadın kanserlerinin başında meme kanseri gelmektedir.
Kadın üreme organlarında başlayan herhangi bir kanser jinekolojik kanser olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda ortaya çıkan, endometrium (rahim), over (yumurtalık) ve serviks (rahim ağzı) kanseri de en sık görülen ilk 10 kanser arasında yer almaktadır.
Jinekolojik kanserler için tarama yöntemleri son derece önem taşımaktadır. Düzenli yapılacak sağlık kontrolleri ile kanseri erken evrede hatta öncül lezyonlar aşamasında yakalamak ve önlem almak mümkün olabilmektedir.
Bu soruyu jinekolojik kanserlerin tümüne genellemek mümkün değildir. Her biri için ayrı davranış ve görülme riski bulunmaktadır. Örneğin serviks yani rahim ağzı kanseri, sıklıkla 30 yaş üstü kadınların hastalığıdır. 45-50 yaşından sonra da artış göstermeden görülmeye devam etmektedir. 65 yaş üzerinde görülmesi ise son derece nadirdir.
Rahim ağzı kanserlerinin yüzde 100’e yakınında (%99.7 sinde) HPV (İnsan papilloma virüsü) etkindir. Ayrıca yapılan birçok çalışmada HPV negatif kadınlarda servikal intraepitalyal neoplazi (kanser öncesi lezyon CIN II-III) veya serviks kanseri son derece nadir olarak bildirilmiştir. Dolayısıyla riski artıran en önemli faktör, HPV bulaştırma riski olan partnerlerle kurulan cinsel ilişkidir. Özellikle çok eşli kişilerde HPV ‘nin taşıyıcılığı artmış oranda bulunmaktadır. Eşlik eden diğer faktörler rahim ağzı kanser riskini artırmaktadır.
Bağışıklık sistemi yani immün sistemin zayıflamasına yol açan HİV (AIDS) gibi enfeksiyonların kanserin gelişmesinde etkin olduğu, sigara içenlerde bağışıklığın düşmesine bağlı olarak rastlanması ve cinsel yolla bulaşan klamidya, herpes, gonore gibi vajinal enfeksiyonlar ile birlikte görülmesi ek risk faktörleri olarak sayılmaktadır. Yapılan araştırmalar, oral kontraseptiflerin kullanılması ile birlikte sigara içme alışkanlığının sürdürülmesinin kanser görülme riskinin 5 kat arttığı gösterilmektedir.
Yumurtalık kanseri için en önemli ve tutarlı risk faktörü kalıtım (heredite) ve özellikle 1. derece yakınlık olmasıdır. Yumurtalık kanseri, kadınların 1. derece akrabalarında 3.6 kat, 2.derece yakınlarında 2.9 kat risk artışı vardır. Yumurtalık kanserli kadınların yaklaşık yüzde 10-12 si BRCA 1 ve 2 mutasyonu taşıyıcısıdır. Ayrıca yüzde 2-3’ü herediter nonpolipozis koli (HNPCC) veya Lynch sendromudur. Yine bu tür kalıtıma bağlı sendromlarda bağırsak, yumurtalık, endometrium, meme ve mide kanserlerinin hayat boyunca ortaya çıkması mümkündür. Kalıtımsal kanserlerin en önemli özelliği erken yaşta ortaya çıkmaları ve meme-yumurtalık kanserinin birlikte görülebilmesidir. Bu durumda alınacak önlemlerin başında, risk taşıyan kadınlara genetik danışma verilmesi ve mutlaka BRCA 1,2 gibi genetik testlerin yapılması gelmektedir.
Üreme çağında karşılaşılan hormonal risk faktörleri, yumurtalık kanserine zemin hazırlayabilir. Örneğin infertil hastalarda bu risk artarken tartışmalı konu olan infertilite ya da tüp bebek tedavilerinde yapılan yumurtlama için kullanılan ilaçların risk faktörü olduğuna dair bir bulguya rastlanılmamıştır. Bunun yanında doğum kontrol hapını uzun süre kullananlarda ve fazla sayıda doğum yapanlarda yumurtalık kanseri riskinin düştüğü görülmektedir. Erken yaşta adet görüp (12 yaştan önce), geç yaşta da (52 yaş sonrası) menopoza giren kişilerde meme ve yumurtalık (over) kanseri riskinde artış olabilmektedir.
Endometriozis ile over kanseri arasında ilişki araştırılmış bazı over kanseri tipleri ile nadir de olsa birlikte bulunması, bu konudaki riskin dikkate alınarak ultrasonografik takiplerinin ve gerekli tümör markerlerinin değerlendirilmesinin yakından yapılması gerektirmektedir.
Yumurtalık kanserinden koruyucu faktörler Oral kontraseptif kullanımı, doğum sayısını artırmak, tüplerin alınmış ya da bağlanmış olması, emzirme döneminin uzun tutulması gibi faktörleri saymak mümkündür.
Tarama testleri kanseri yakalamak amacıyla belli aralıklarla yapılan testlerdir. Rahim ağzı kanseri için yapılan PAP test olarak tanımlanan vajinal smear testi ve bu esnada vajinadan alınan salgının incelenmesi ile yapılan HPV - DNA testi en önemli tarama testleridir. Aynı anda birlikte bakılması ile taramanın kanseri yakalama şansı yani hassasiyeti daha da artmaktadır. Diğer jinekolojik kanserlerin yakalanması için özel bir tarama testi olmamakla birlikte yıllık yapılan kontrollerde karın içinde bulunan yumurtalıkların ultrason ile değerlendirilmesi anormal büyüme ya da şüpheli kistlerin görülmesi durumunda tümör markerlarının (belirteçlerinin) kanda bakılması, rahim içi endometrium kanserleri için ise, ultrason ile rahim iç doku kalınlığının (endometriyal çizginin) normal değerin üzerinde artması durumunda takip edilmesi ya da biyopsi alınması şeklinde tarama yerine sayılabilecek takiplerin yapılması mümkündür.
Serviks (rahim ağzı) kanseri için tarama programı tam olarak uygulanan ülkelerde serviks (rahim ağzı) kanseri görülmesinin ciddi bir oranda azalma gösterdiği gözlemlenmiştir. Görülme sıklığı; ulusal tarama programını uygulayan ülkelerde 10/100.000 iken, tarama programı uygulamayan ülkelerde ise 50/100.000’dir.
Pap smear ile taramaya başlandığı 1949 yılından zamanımıza kadar kanser insidansında yüzde 75, mortalitede yüzde74 azalma sağlanmıştır. Cinsel yaşamın başladığı en erken 21 yaşından itibaren ya da erişkinde 25 yaşından itibaren üç yılda bir vajinal smear taramasının yapılması, 30 yaş ve üzerinden itibaren HPV ile vajinal smear taramasının birlikte yapılması durumunda (co-test) taramanın 3 yılda bir yerine 5 yılda bire çıkarılması sağlanmıştır.
Günümüzde 200’den fazla HPV tipi mevcuttur. Düşük riskli tipler genital siğillere yol açarken en fazla görülen yüksek riskli tiple olarak tanımlanan tip 16 ve 18 ve diğer daha az yüksek riske sahip orta derecedeki yüksek riskli tipler (31, 33, 35, 39, 51, 52, 56, 58, 66 ) kansere neden olmaktadır. Ancak 30 yaşından önce bu tipte enfeksiyona maruz kalan kadınların büyük bir kısmında genellikle 1 yıl içinde HPV enfeksiyonundan temizlenme mümkündür. Ancak temizlenmeyip enfeksiyonun devamlılık gösterdiği kişiler yapılan vajinal smear ve HPV tiplemesi takipleri ve kolposkopik inceleme ve biyopsiler ile tespit edilmekte (servikal intraepitelyal neoplazi CIN I, II, III), gerekirse rahim ağzındaki lezyonun konizasyon olarak tanımlanan bölümünün çıkarılması ile kansere gidişin ve ilerlemesinin engellenmesi mümkün olmaktadır.
Tedavi edici aşıların uygulanabilirliği ile ilgili çalışmalar devam ederken hastalığı önleyici aşılar dünyanın her tarafında yaygın olarak kullanılmakta, hatta bazı ülkelerde devletin aşı uygulamaları protokolleri arasında yer aldığı görülmektedir. Sadece tip 16 ve 18 e etkili ikili aşılar yanında siğiller için de koruyuculuk sağlayan 6, 11, 16 ve 18 tip virüslere etkili 4’lü aşılar ülkemizde de kullanılmaktadır. Henüz ülkemizde bulunmayan 9’lu aşıların erkeklerde de uygulanmasına başlanmıştır. Aşı uygulamaları cinsel yaşamın başlamasından yıllar önce 9-11 yaş erken dönemde 2 doz (6 aylık arayla), 12-26 yaş ve daha üzeri yıllarda 3 doz (0,2. ve 6.aylarda) olarak önerilmektedir. Çünkü aşı uygulamasından sonraki 5-10 yıllar içerisinde antikor seviyeleri yükselebilmekte yani koruyuculuğu sağlanmaktadır. Ancak aşı uygulanmış olsa da virüsün diğer tipleri ile karşılaşma olasılığı nedeniyle bu kişilerin rutin tarama programına devam etmeleri, terk etmemeleri son derece önemlidir.
”
Alo Yeditepe