Hasta herhangi bir kanser şüphesi ile doktora başvurduğunda psikolojik savaş başlar. Tetkik sonuçlarını beklerken hissedilen belirsizlik, hastada kendi hayatının kontrolünün elinden alındığı duygusunu yaratır.Hastalık sürecinde kişi hangi psikolojik evrelerden geçer, hastaya tanı nasıl söylenmeli, nasıl davranılmalı? tüm bilinmesi gerekenleri Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Psikoloji uzmanımız anlattı.
Hasta herhangi bir kanser şüphesi ile doktora başvurduğunda psikolojik savaş başlar. Tetkik sonuçlarını beklerken hissedilen belirsizlik, hastada kendi hayatının kontrolünün elinden alındığı duygusunu yaratır. Bu travmatik yaşanmışlık duygusal bir krize yol açar. Kanser ölümle ilişkilendirildiği, zamanla kontrolün güçleştiği, belirsizliklerin hakim olduğu ve tedavi sürecinde yan etkilere neden olduğu, bireyi sosyal yönden etiketlediği için tehdit edici olarak algılanır.
Hasta, kanser tanısı konulmasının ardından bir takım duygusal aşamalardan geçer. ‘Hastanın teşhisi duymasının ardından ‘Şok Evresi’ Başlar’ İlk Aşama ‘Şok Evresi’
İlk Aşama ‘Şok Evresi’: Hastaların bir çoğu bu dönemde ‘kanser’ teşhisini duydukları andan itibaren, doktorlarının daha sonra söylediği hiç bir kelimeyi hatırlamadıklarını ifade etmektedir.
İkinci aşama ‘İnkar Evresi’: Bu dönem hastanın, hastalığını inkar ettiği, bunun kendilerine olama- yacağını, başlarına böyle bir şey gelemeyeceğini düşündükleri, hastanın benliğini koruması için geliştirdiği savunma mekanizmalarının ortaya çıktığı dönemdir.
Üçüncü aşama ‘Öfke Evresi’: Bu dönemde hastalar gerçek duygularını, öfkelerini, kendilerine, doktora, sağlık ekibine, ailelerine hatta sağlıklı kişilere yö- neltebilirler. Ayrıca bu dönem hastaların kendisine ‘neden ben’, ‘bu benim başıma neden geldi’ diye sorguladıkları dönemdir.
Dördüncü aşama ‘Pazarlık Evresi’: Bu dönemde, hastaların gerçeği erteleme çabası içerisinde oldukları görülür. Kendi ömürleri için dua ettikleri, adak adadıkları hatta ‘madem bu hastalığı verdin o zaman acı çektirme’ gibi söylemlerle bulunduğu görülür.
Beşinci aşama ‘Depresyon Evresi’: Bu dönem has- taların, hastalığı ölümle ilişkilendirip, çaresizlik ve umutsuzluk duygularına kapıldığı dönemdir.
Son aşama; ‘Kabullenme Evresi’ dir. Bu dönem, hastaların artık hastalığını kabul ettiği, tedavi planı ve sürecine uyum sağlamaya çalıştıkları dönemdir. Hastalarda teşhisi aldıkları andan itibaren duygu durumlarında değişiklikler olduğu görülür.
Hastanın umutsuz, çaresiz ve tükenmiş hissetmesine hatta kendine acımasına neden olabilir. Özellikle tedavi uzadıkça ve istenen etkiler tam olarak alınmadıkça, hastadaki umutsuzluk duygusunda artış görülebilir. Hatta tedavi olumlu yönde ilerlese bile hasta hastalığın gidişine ilişkin olumlu gelişmeleri küçümseyebilir ve yaşamını daha karamsar bir şekilde algılamasına neden olabilir.
Kemoterapi sonrası saç dökülmesi özellikle kadın hastalarda ciddi psikolojik rahatsızlıkların oluşmasına, psikolojik tepkilere ve beden algısında olumsuz değişimlere neden olabilir. Tedavi sürecinde cerrahi müdahale gereken hastalarda, tümörün temizlenip temizlenemeyeceği korkusu ve müdahale sonrası kaybedilecek organının üzüntüsü, korkusu ve yası görülebilir. Bazı hastalar bedenlerindeki ani değişimleri kabullenemeyerek, bedenlerine ve kendilerine yabancılaşabilir.
Kanser tanısı almak bazı hastalarda depresyon, kaygı gibi ciddi sorunlara yol açarken, tedaviyi reddetmelerine, kendilerini ailelerinden ve sosyal ortamlardan geri çekmelerine ve kriz anı ile nasıl baş edeceklerini bilemediklerinden kaynaklanan aile içi iletişim problemleri yaşamalarına neden olabilir. Ailelerinin ve yakınlarının hasta ile normalden fazla ilgilenmeleri, bireyin hastalığı daha çok hatırlayıp, kendilerine ve çevrelerine öfke duymalarına neden olabiliyor. Özellikle hastalığın ileri evrede olması ve ağrıların kontrol edilememesi de depresyon riskini arttırabilmektedir
Hastaların ‘kanser’ olduklarını bilmek en doğal hakkıdır. Çoğunlukla hasta yakınları, hastanın psikolojik olarak olumsuz yönde etkileneceğinden korktukları için bu gerçeği saklamaya çalışır. Bu kişinin kendi omuzlarına çok ağır bir yük bindirmekle birlikte hastanın kendi bedeninde oluşan olumsuz değişiklikleri bilme hakkını elinden almaktadır. Unutulmamalıdır ki; her hastanın kendi bedeninde neler olduğunu bilmek en doğal hakkıdır.Bireyin, hasta olduğunu tesadüfen öğrenmesi, tedavi ekibine ve ailesine karşı geliştirdiği güven duygusunun zedelenmesine neden olacaktır.
Bireyin hastalığı nasıl algıladığı, ne kadarını bilmek istediği ve psikolojik durumunun nasıl olduğu sorgulanarak kanser tanısı söylenmelidir. Kanser tanısı, hastaya doktoru tarafından söylenmeli, hastanın hastalığı ile ilgili ne kadar bilgisi olduğu sorgulanmalı, eğer bireyin hasta olduğunu öğrenmeye psikolojik olarak hazır olmadığı düşünülürse süreç uzatılmalıdır. Haberi verecek kişinin empati kurarak söylemesi, hastadan gözlerini kaçırmadan haberi vermesi, tanıyı söylerken, gerçekçi bir yaklaşımla durumu olduğu gibi anlatması, hastaya verilen bilginin doğru, net ve yanlış anlaşılmayacak şekilde olması, hasta ne kadar bilmek isterse o kadar bilgi verilmesi ve hastayla konuşurken tedaviye uyum sağlaması için her zaman umut verici olması gerekmektedir.
Hastaya hastalığını söylerken tedavi planı ve süreci hakkında da bilgi verilmesi ve böylelikle hastanın kafasında oluşabilecek belirsizliklerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu konuşma anında hastanın yanında bir yakınının olmasının durumu kolaylaştıracağı unutulmamalıdır.
Hastalar tanıyı ilk duyduklarında kızgınlık, çaresizlik, öfke ve ağlama nöbetlerine girebilirler, böyle durumlar normal karşılanmalıdır. Hastanın kötü haberi aldığında farklı duygusal tepkiler verebileceği bunların normal tepkiler olduğu hastaya anlatılmalı ve bireyin duygu durumunda yaşadığı değişiklikler normal olarak gösterilmelidir.
Kanser sadece hastanın kendisini değil, ailesini ve yakınlarını da etkileyen bir hastalıktır. Aile üyelerinden birinin yaşamını tehdit eden bir hastalığa yakalanması aile içerisindeki diğer bireylerin psikolojik olarak olumsuz yönde etkilenmelerine neden olur. Yaşam tarzı değişikliği, rol değişikliği, ekonomik yükümlülüklerin artması, geleceğe yönelik belirsizlik ve hastayı kaybetme korkusu, hasta yakınlarında oluşabilecek depresyon ve kaygı için potansiyel risk oluşturmaktadır. Araştırmalara göre; hastalık süresince aile üyelerinin hastalardan daha fazla anksiyete, depresyon, yorgunluk, rol çatışması, sosyal izolasyon ve sıkıntı yaşadıklarını bildirmiştir.
Hastaların birinci derece yakınlarında uyku bozuklukları, iştah kaybı gibi yeme bozuklukları, depresyon, kaygı, psikosomatik belirtiler gibi psikolojik rahatsızlıklar görülebilir. Öfke, çaresizlik, inkar, ellerinden geleni yapıp yapmadıkları konusunda kendilerini suçlama, yoğun yas duygusuna kapılıp kayıp yaşayacakları duygusuna takılıp kalma gibi duygusal değişkenlikler oluşabilirken, hasta yakınlarında önceden hoşlandık- ları aktivitelere karşı ilgilerinin azaldığı tespit edilmiştir.
Hasta yakınları bir yandan hastaya bakım vermeye çalışırken bir yandan da kendi duygularını kontrol etme çabası içindedir. Yakınlarını kaybetme korkusunu derin bir şekilde yaşarken, bu olumsuz duygularını bireye hissettirmemeye çalışırlar. Bu davranış biçimi kişide ciddi psikolojik ve psikiyatrik rahatsızlıkların or- taya çıkmasına neden olabilmektedir.
Unutulmamalıdır ki hasta yakınlarının yaşadığı psikolojik sorunlar, hastalığın evresine, süresine, tedavinin ağırlığına, prognozun kötüleşmesine, aile içerisindeki iletişimin ne düzeyde olduğuna göre değişkenlik gös- terebilmektedir. Hasta yakınlarının yaşamlarında değişiklik yapmak zorunda olmaları ve tedavi sürecinde hastaya eşlik etmeleri de duygu durumlarında dalgalanmalar yaşamalarına neden olabilmektedir.
Hasta yakınları, hastanın duygusal sorunları karşı- sında yetersiz ve çaresiz hissedebilirler, bireye nasıl davranacaklarını bilemediklerinden hastaya yakın olmaktan çekinebilir veya hastaya karşı aşırı koruyucu bir yaklaşım içine girebilirler.
İleri evre hasta yakınlarının yükleri daha ağır olduğundan bu hastalara bakım veren aile üyelerinde psikolojik rahatsızlıkların oluşma olasılığı daha sık görülmektedir. Bundan dolayı bakım veren aile üyeleri ‘gizli hastalar’ olarak tanımlanmaktadır. Terminal dönem hastaya bakım verenlerin, anksiyete ve depresyon risklerinin yüksek olduğu ve yaşam kalitelerinin düşük olduğu çalışmalar tarafından kanıtlanmıştır. Ayrıca kendi bakım güçlerinin de olumsuz yönde etkilendiği tespit edilmiştir.
Aile içerisinde sevilen birine ‘kanser’ teşhisi konması, sadece bireyi değil tüm aileyi etkileyen, yaşamı tehdit eden bir kriz sürecidir. Bireyin ve hasta yakınlarının psikolojik destek alması, aile bütünlüğünü tehdit eden bu travmatik sürecin daha kolay atlatılmasına yardımcı olur.
Bu süreçte ruh sağlığı uzmanlarının birey kadar, aileye de odaklanmaları ve hastalık sürecindeki kaygı, korku, öfke gibi olumsuz duyguların aile içerisinde açık bir şekilde ifade edilmesi desteklenmelidir.
Birey ve ailesinin hastalığın getirdiği durumla mücadele edemeyecek noktaya geldiklerinde psikoterapi desteği alınmalıdır. Psikolojik destek, doğru baş etme mekanizmalarının geliştirilmesine, hastanın tekrar özgüveninin artmasına, bu süreçte aile içerisinde oluşabilecek iletişim problemlerinin hafifletilmesine ve ruhsal sıkıntıların azalmasına katkı sağlar.
Kanser, hastanın kendisini ve ailesini psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyen travmatik bir durumdur. Tüm aileyi derinden etkileyen yaşamsal bir kriz olan hastalık için sadece hastanın değil yakınlarının da psikolojik destek alması yaşamsal bu krizin hafiflemesine katkı sağlayacaktır.
”
Alo Yeditepe