Kaynağı olan güneş açısından şanslı coğrafi özelliklere sahip olmasına rağmen ülkemizde yüzde 60'lara varan oranda D vitamini yetersizliği görüldüğüne dikkat çeken İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Durmuş Arın bunun nedenlerine değindi.
D vitamini, vücudumuzda sentezlenebilmesiyle diğer vitaminlerden ayrılan, hatta ön-hormon olarak kabul edilen, steroid yapıda organik bir maddedir. Yüzde 80-90 ana kaynağı güneş (UV ışınları), yüzde 10-20 kadarı bazı gıdalardır. Derimizde UV ışınlarıyla başlatan yapım basamaklarının, karaciğer ve böbrekte aktif D vitamini yapımıyla sonlandığını belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Durmuş Arın, d vitaminin az bilinen faydalarını, vücutta azalma nedenlerini ve eksikliğinde oluşabilecek sorunları şöyle açıkladı:
D vitamini, vücutta tamir ve bakımda görevli yüzlerce geni etkilerken aynı zamanda biyolojik bir düzenleyicidir. D vitamini olmadan, vücuda ağızdan kilolarca kalsiyum girse bile vücut bunu yeterli kullanamaz, bağırsaktan ememez. Kalsiyum ve fosfor emilimi, kemik sağlığı için şarttır. İskelet sağlığının yanı sıra bağışıklık sistemi, cilt-saç-tırnak sağlığı, sindirim, dolaşım ve sinir sistemini de destekleyici önemli işlevleri vardır. Bu nedenlerle uygun D vitamini seviyesi, depresyon, diyabet, kanser, kalp-damar gibi birçok kronik hastalıkla savaşta da önemlidir. Düşük vitamin D düzeyleri, insülin direncini artırarak ve pankreas beta-hücre fonksiyonunu kötüleştirerek diyabet gelişimine neden olabilir.
D vitamini eksikliğine yol açan durumlar şöyle sıralanabilir:
<10 ng/ml (=ug/l) ciddi eksiklik
10-20 ng/ml orta düzey eksiklik
20-30 ng/ml hafif eksiklik
30-50 ng/ml istenen seviye
>100 ng/ml artmış zehirlenme riski
> 150 ng/ml D vitamini zehirlenmesi
Bazı durumlar d vitamini açısında dezavantaj teşkil eder. Örneğin >70 yaş yaşlılarda böbrek-karaciğer fonksiyonları azaldığı ve/veya bunları etkileyen kronik hastalıklar sık olduğu için d vitamini yapımı azalır. güneşe daha hassastırlar, kapalı ortamda daha çok vakit geçirirler. Koyu tenlilerin daha uzun süre güneşe teması gerekir çünkü cilde rengini veren melatonin pigmenti uv ışınlarını emer ve derine ulaşmasını engeller. D vit eksikliği obeziteye neden olmaz ama obezite daha düşük d vit seviyelerine davetiye çıkarabilir. Obezitede hem daha kapalı giyinmeye eğilim vardır, hem açık hava egzersizlerine daha az meyillilerdir. Karaciğer yağlanması ve insülin direnci de dvit üretim aşamalarını bozabilir. Bazı ilaçlar (yukarda), d vitaminin parçalanmasına neden olur.
Kanda bakılan 25 hidroksi D vitamini seviyesine göre, D vitamini seviyemizi >30 ng/ml tutmak için, günlük minimum 600-2000, maksimum 4000 D vit kullanılmalıdır. Yaşanan coğrafi bölge, mevcut hastalıklar, kullanılan ilaçlar, yaş, cinsiyet kullanılacak dozu etkilemektedir. Ciddi eksikliklerde yükleme dozları kullanılır. Riskli gruptaki kişilere daha yüksek dozlar, daha uzun süre kullanılmalıdır. Hayvansal ve/veya fermente gıda tüketemeyenlerde, kronik inflamatuar bağırsak hastalığı gibi bağırsak mikrobiyomunu olumsuz etkileyen hastalıklarda ek K2 vitamini ile beraber verilmelidir.
Amaç D vitamini seviyemizi 30 ng/ml üzerinde tutmaktır. Bunun için birkaç şeye dikkat etmemiz yeterli. En basit ve ulaşılabilir yol, ülkemiz için mayıs-kasım ayları arasında, saat 10:00-15:00 aralığında, en azından haftada 2-3 gün güneşe maruz kalmaktır. Bu süre açık tenli birinde 15-20 dakikayken koyu tenlilerde en az 20-30 dakika olmalı. Vücudun yüz-boyun-el sırtı bölgesi varsa yara/ameliyat izleri güneş koruyucu ile korunarak vücudun yarıdan fazlası güneşe maruz kalmalı. Cam veya perde, UV ışınlarını engellediği için fayda sağlamaz. İkinci yol, D vitamini içeren az sayıda gıdayı sık tüketmek olabilir, ancak sadece gıdalarla günlük ihtiyaç yeterli alınamaz. Bunlar yağlı balıklardan somon, ton, uskumru, sardalya, yumurta sarısı, tereyağı, süt, peynir, tatlı patates, maydanoz, kırmızı et ve ciğer olabilir. Kalsiyumdan zengin beslenmek de D vitamininin işini yapmasını sağlar. Bu tedbirlere rağmen bu vitamin eksik ya da yetersizse doktor önerisiyle takviyeler (damla/ kapsül) kullanılmalıdır.
D vitamini eksikliği, dünya genelinde yüzde 13’lük bir popülasyonu etkiler. Ülkemizde, güneş açısından şanslı bir coğrafik özellikte olmamıza rağmen yüzde 60’lara varan oranda d vitamini yetersizliği saptanmıştır.
Kışın uzun sürdüğü kuzey-doğuda oran daha artmaktadır. Bunda güneşe maruz kalmanın yetersizliği, hava kirliliği, koyu cilt, kapalı giyim, balık-süt ürünlerinin kısmen az tüketilmesi, takip ve tedavinin yeterli olmaması gibi nedenler suçlanmaktadır. Bir de bunlara çölyak, kronik iltihaplı barsak hastalıkları, karaciğer-böbrek hastalıkları, bazı ilaçlar ( epilepsi, tüberküloz,steroid ilaçları) eklenince oran daha da artmaktadır.
Bu da bize kemik mineral azalması (osteopeni, osteomalazi), kemik erimesi (osteoporoz) ve kemik kırıkları şeklinde yansımaktadır. İşin daha kötü tarafı, bu durumlar oluşana kadar belirti vermemesidir. Ancak yıllar gibi uzun süreli ve ciddi düşük d vitamini seviyesi varsa, kemik ağrıları ve hassasiyeti hissedilebilir. Onun dışında her hastalıkta görülebilen halsizlik, yorgunluk, güçsüzlük ana belirtidir. maalesef kemik ölçümü yaptırana ya da kemik kırığı yaşayana kadar bunlardan haberimiz olamamaktadır.
”
Alo Yeditepe