Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sinan Tatlıpınar anlatıyor...
Diyabetik Retinopati şeker hastalığına bağlı göz hastalıkları içinde en sık görülenidir. Yetişkinlerde önemli bir görme kaybı sebebidir. Kontrolsüz şeker hastalığı tüm vücutta olduğu gibi göz damarlarını da olumsuz etkiler. Görmeden sorumlu retina tabakasındaki damarlara zarar verir. Bunun sonucunda damar içindeki kan dışarı sızar ve retinada ödeme neden olur. Hastalık ilerledikçe retina yüzeyinde anormal yeni damarlar oluşabilir ve göz içi kanamalara neden olur. Diyabetin süresiyle hastalığın görülme riski artar. Hastalık genellikle her iki gözü birden etkiler.
Dört evresi var.
Hafif retinopati: En erken evredir. Retinada küçük kan damarlarının duvarlarında küçük baloncuklar (mikro-anevrizma) oluşmaya başlar.
Orta retinopati: Hastalık ilerledikçe retinayı besleyen bazı damarlar tıkanır. m Şiddetli retinopati: Bu evrede tıkanan damar sayısının artmasıyla birlikte retinada beslenemeyen alanlar ortaya çıkar. Beslenmesi bozulan alanlardan bazı sinyaller gönderilerek yeni damar oluşumu uyarılır.
Proliferatif retinopati: En ileri evredir. Retinanın damar oluşumu için gönderdiği sinyallerin sonucunda yeni damarlar ortaya çıkar. Yeni damarlar anormal yapıda ve çok kolay kanayan özelliktedir. Bunlar bazen retinanın yüzeyine bazen de gözün içini dolduran saydam jele (vitreus) doğru büyür. Bu damarlar kanadığında ciddi görme kaybı meydana gelir.
Tip 1 ve tip 2 diyabeti olan tüm hastalar için diyabetik retinopati riski var. Bu nedenle diyabeti olan herkes yılda en az 1 kez genişletilmiş göz bebeğinden kapsamlı göz dibi muayenesi yaptırmalı. Ne kadar uzun süre diyabet hastasıysanız retinopati gelişme riskiniz o kadar fazla.
Az önce de söz ettiğim gibi diyabet hastasıysanız en azından yılda 1 kez detaylı göz dibi muayenesi yaptırın. Retinopati teşhisi konulmuşsa daha sık kontrolden geçmeniz gerekebilir. Erken teşhis, tedavi ve düzenli takip sayesinde körlük riski ciddi oranda azaltılabilir. Kan şekerinizi iyi kontrol edin. Böylece retinopatinin ortaya çıkış ve ilerleyişini yavaşlatırsınız.
Genellikle hastalığın erken evrelerinde hastanın herhangi bir şikayeti olmaz. Eğer makulaya (keskin görmenin sağlandığı retina bölgesi) sıvı sızarsa bulanık görme ortaya çıkabilir. Retina yüzeyinde anormal yeni damarlar oluşursa ve bu damarlar göz içi kanamaya yol açarsa ani görme kaybı olur.
Öncelikle kanın oluşturduğu noktacıkları veya göz içinde yüzen lekeler görebilirsiniz. Eğer gözünüzde lekeler oluşursa en kısa zamanda göz doktorunuza başvurun. Daha ciddi kanama meydana gelmeden önce tedaviye ihtiyacınız olabilir. Bazen tedavi olmadan lekeler kaybolabilir ve daha iyi görürsünüz. Bununla birlikte kanama tekrarlayabilir ve ciddi görme bozukluğu oluşabilir. Kanama artmadan önce göz doktorunuz tarafından muayene edilmelisiniz. Aksi takdirde ciddi görme kaybı ortaya çıkabilir. Tedavi ne kadar erken uygulanırsa başarı şansı o kadar artar.
Görme keskinliği testi: Görme düzeyi ölçülür. Göz bebeği genişletilerek yapılan göz muayenesi: Göz bebeğinizi genişletmek amacıyla gözünüze damlalar damlatılır. Bu sayede göz doktorunuz gözünüzün içinde daha geniş alanları tarayabilir ve hastalığa ait bulgu olup olmadığını araştırır. Doktorunuz özel bir mercek kullanarak gözünüzün retina tabakasında ve görme sinirinizde herhangi bir tahribat olup olmadığını araştırır.
Göz anjiyosu ve retina tomografisi (OKT): Bunlar göz dibini daha ayrıntılı değerlendirmek için kullanılan tetkiklerdir.
Hastalığın ilk 3 evresinde makula ödemi olmadığı süreci tedaviye genel olarak gerek yok. 4’üncü evre lazerle tedavi edilir. Lazerde amaç anormal kan damarlarının kapatılmasına yardımcı olmaktır. Genellikle 2 veya daha fazla seansta tamamlanır. Lazer anormal kan damarları kanamaya başlamadan önce uygulanırsa daha etkili olur. Kanama şiddetliyse vitrektomi olarak adlandırılan bir ameliyat gerekebilir. Bu ameliyatla gözün içindeki kan temizlenir.
Temel tedavilerden biri lazer. Bu yöntem fokal (odaksal) lazer tedavisi olarak adlandırılır. Eğer her iki gözde de ödem varsa ve lazer gerekiyorsa genellikle önce bir göze uygulanır, daha sonra diğer göze geçilir. Fokal lazer tedavisi mevcut görmenin korunabilmesine yardımcı olur. Lazere yanıt vermeyen makula ödeminde göz içine küçük bir iğneyle özel ilaçlar verilir. Genellikle ameliyathanede yapılır, çok kısa sürer. Bu yönteme de dirençli bazı olgularda vitrektomi ameliyatı ödem tedavisinde kullanılabilir.
”
Alo Yeditepe