Erkeklerde en sık görülen kanserler arasında yer alan prostat kanseri, üzerinde en çok araştırma yapılan kanserler arasında bulunuyor. Tanı ve tarama programlarındaki yenilikler prostat kanseri tanısı alan hasta sayısına yansıyor. Bugün tüm dünyada kanser tanısı alan her 4 erkekten 1’nin prostat kanseri olduğunu söyleyen Prostat Kanseri Derneği Genel Sekreteri ve Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Faruk Yencilek, “Bu noktada iyi haber şu ki, prostat kanserli hasta sayısının artmasına karşın, erken tanı ve tedavideki yenilikler sayesinde, prostat kanserine bağlı ölüm oranları yaklaşık yüzde 60 oranında azaldı” dedi.
Dünya Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla önemli açıklamalarda bulunan Yeditepe Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yencilek, erken dönemde (prostat’a sınırlı ilken) yakalanmış prostat kanserinin tedavisinde, başarının, sadece onkolojik sonuçlarla sınırlı olmadığının altını çizdi. “Tedavinin başarısında, “Trifekta” dediğimiz üç sonuç önemlidir . İlki, onkolojik olarak kanserin kontrol altına alınması. İkincisi, hastanın, tedavi sonrasında da ereksiyon sağlayabilmesi. Üçüncüsü de idrarını kaçırmadan hayatına devam edebilmesi” diye konuştu.
Prostat kanserinin, erkeklerde en sık görülen kanserler arasında yer aldığının altını çizen Prof. Dr. Yencilek, prostat kanseri istatistikleriyle ilgili şu bilgileri verdi: “İstatistikler, Ülkemizde her yıl yaklaşık 25 bin erkeğin prostat kanserine yakalandığını işaret ediyor. Ancak prostat kanser taramasının yeterli düzeyde olmayışı nedeniyle bunların büyük çoğunluğuna tanı konulmuyor. Tüm dünyada her yıl kanser teşhisi konulan her dört erkekten biri prostat kanseri. Ülkemizde ise ortalama her 12 erkekten birinin prostat kanseri tanısı aldığı görülüyor. ABD’de her yıl yaklaşık 700 bin erkeğe, AB ülkelerinde ise 350 bin erkeğe prostat kanseri tanısı konuyor. Konuyla ilgili farkındalığın artmasına bağlı olarak, tarama testlerinin daha yaygın olarak yapılması, tanı alan kişi sayısının artmasındaki en önemli etkeni oluşturuyor.”
Prostat kanserinde tümör henüz organla sınırlıyken (Prostat’ın dışına çıkmadan) tespit etmek son derece önem taşıyor. Zira bu aşamada tespit edildiğinde güncel tedavi yöntemleriyle hastalığın tamamen devre dışı bırakılması mümkün olabiliyor. Prostat kanserinin sinsi ilerleyen bir kanser türü olduğunu belirten Prof. Dr. Yencilek, “PSA ve düzenli ürolojik kontroller, prostat kanserinin tespit edilme oranını arttırdı. Bununla birlikte hastalığa bağlı yaşam kayıplarını tüm dünyada yaklaşık yüzde 60 oranında azalttı” dedi.
Artık günümüzde prostat kanserinin büyük çoğunluğunun organa sınırlı iken tespit edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Faruk Yencilek sözlerine şöyle devam etti: “Biz organa sınırlı prostat kanserini, organ dışına yayılma potansiyeline göre, düşük, orta, yüksek riskli olarak üç gruba ayırıyoruz. Bu ayrım tedavi yaklaşımını belirliyor. 2010’lu yılların başında “Multi-parametrik Prostat MR” adı verilen tanı yöntemin kullanılmaya başlanılmasıyla, gereksiz prostat biyopsi oranı azaldı. Çünkü “Multi-parametrik Prostat MR” sayesinde klinik önemli tümörü görme oranımız yüzde 90’lara kadar çıktı. Böylelikle klinik önemli kanseri erken evrede yakalamak mümkün olabiliyor.
Multi-parametrik Prostat MR sonucuna göre sadece hedeften biopsi yapılarak kanser tanısı koymak mümkün olabiliyor. Eğer kanser organa sınırlıysa ve düşük-orta risk grubundaysa fokal tedavi uyguluyoruz. Yani, lokal hastalığı, fokal tedaviyle iyileştiriyoruz. Son yıllarda yaygın olarak kullanılan fokal tedavide, sadece kanserli doku yakılıyor, prostata zarar verilmemiş oluyor. Böylelikle olası komplikasyonların önüne geçiliyor, hastanın hızlı iyileşmesi sağlanabiliyor. Yüksek risk grubunda yer alan hastalarda ise cerrahi tedavi öncelik kazanıyor.”
Prostat kanserinin tedavisinin her aşamasında üzerinde en fazla araştırma yapılan kanser türlerinden biri olduğunu belirten Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Faruk Yencilek, “ Düşük-orta risk lokalize kanserde Fokal tedaviler ve sinir koruyucu prostat cerrahisi sayesinde günümüzde hasta, tedavi sonrasında ereksiyon sağlayabiliyor, idrarını tutabiliyor” diye konuştu.
Ayrıca, Prostat kanserinde immünoterapi konusunda da son derece umut verici gelişmeler yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Yencilek, “Normalde vücut sistemimiz kanserli hücreyi yenmeye çalışır. Ancak kanserli hücre taktik geliştirir. Kendini, sanki vücudun normal hücresi gibi tanıtacak şekilde bir madde salgılar. Vücudun immünsistemi o maddeyi gördüğünde aldanır ve tümör hücresini normal hücre gibi algılar. Son dönemde öyle çalışmalar var ki immünsistemi kandırmak için salgılanan o maddeyi tespit ederek, hastanın immun sistemi tümöre karşı yeniden eğitiliyor. Tümörün dost değil düşman olduğu immun sisteme yeniden öğretiliyor. Çalışmalar gösteriyor ki önümüzdeki yıllarda prostat kanserinin tedavisinde immünoterapinin önemli bir yeri olacak” dedi.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki prostat kanserini tek başına başlatacak veya engelleyecek bir diyet yoktur. Çünkü prostat kanserinin çoklu sebepleri vardır. Genetik yatkınlık, ileri yaş, ve etnik köken en önemli belirleyicilerdir. Ancak, hem prostat kanserinden korunmada hem de kanser tedavisinde yardımcı olabilecek beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle ilgili bazı önemli kurallara uymak gerekiyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi‘nden Prof. Dr. Faruk Yencilek, düzenli spor, sağlıklı beslenme gibi genel sağlık için yapılması gerekenlerin prostat sağlığı için de gerekli olduğuna dikkat çekerek şu bilgileri verdi.
“Kırmızı etin içinde bulunan linoleik asit, başlamış bir prostat kanserinin yayılma hızını artırıyor. Bu nedenle kırmız et tüketimine dikkat edilmeli. İkinci önemli nokta aşırı kilo. Yağ dokusu içinde bulunan leptin adı verilen protein ve insülin benzeri büyüme faktörü, prostat kanseri gelişimini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle aşırı kiloya karşı mutlaka önlem alınmalı. Ayrıca yağdan zengin ve yüksek kalorili besinlerden uzak durmak gerekiyor. Diğer taraftan İçindeki likopenden dolayı domates, yeşil çay ve soya grubu, prostat kanser hücresinin büyümesini azaltan besinlerdir. Beslenmemizde bunlara daha fazla yer vermek önem taşıyor.”
”
Alo Yeditepe