Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Faruk Yencilek, prostat ve prostat kanseri hakkında bilinmesi gerekenleri, tedavi sürecindeki gelişmeleri anlattı.
Bir Adana klasiği olarak ailem çiftçilikle uğraşıyordu. Ortaokul yıllarımda bir gün tarlada çalışırken elime geçen gazetede Prof. Dr. Gazi Yaşargil’den övgüyle bahseden bir yazı okudum. O makale beni çok etkiledi ve tıp okuma ateşi o gün kalbime düştü. Ne mutlu bana ki, yıllar sonra kalbime bu ateşi düşüren Sayın Gazi hocamla aynı hastanede birlikte çalışma fırsatı bulmak ve Yaşargil hocamın üroloji hekimi olmak bana hayatın verdiği en onurlu tesadüflerden biri olmuştur.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1996’da mezun olduktan sonra aynı yıl tıpta uzmanlık sınavında İlk tercihim olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandım. Üroloji çok istediğim bir daldı. 2001 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji bölümünü bitirdikten sonra akademik kariyerim için vizyonu olan bir üniversitede çalışmak istedim. O sırada Yeditepe Üniversitesi Hastanesinin temelleri yeni atılmıştı. O dönemde sayın Bedrettin Dalan ile yapmış olduğum görüşmede o kadar güzel bir vizyon çizdi ki, ‘Ben, işte böyle bir üniversitede çalışmalıyım’ dedim. O dönemde başka bir devlet üniversitesine de başlamak üzereydim. Ama Sayın Bedrettin Dalan’ın çizdiği vizyondan o kadar çok etkilendim ki hakikaten bu işi Yeditepe’de yapabileceğime, yeteneğimi burada gösterebileceğime inandım. Bu nedenle daha hastane açılmadan kadrosuna dahil oldum ve 17 yıldır da buradayım.
Prostat ismini duyan erkekler hep kötü şeylerle ilişkilendiriyor ve prostat eşitir hastalık olarak algılanıyor. Oysa prostat, her erkekte olan ve üremek için çok gerekli bir organdır. Çünkü prostatın ürettiği sıvı spermin yaşaması için uygun besin ve ortamı sağlıyor ve bu organ fonksiyonunu tam olarak ergenlikle beraber kazanmaya başlıyor. Ergenlikle beraber testosteronun artmasıyla beraber prostat o testosteronu alıyor ve fonksiyonlarını tam olarak yapabilmek için testosteronu çok daha güçlü bir başka erkeklik hormonuna çeviriyor ve onu kullanıyor. Böylelikle prostat sperm için gerekli olan besini ve o besini sıvı halde tutacak maddeyi de üretiyor. Bu kadar yoğun hormona maruz kalınca organda (prostat) zaman içerisinde bir takım değişiklikler olmaya başlıyor. Ancak tek başına hormonal faktörler bu değişiklikleri başlatmak için yeterli olmuyor. Çalışmalar gösteriyor ki prostatın hem iyi huylu büyümesinde hem de kanser gelişiminde genetik, hormonal, çevresel faktörler, ileri yaş, etnik köken ve beslenme alışkanlıkları önemli yer tutuyor. Genelde erkekler prostat büyümesiyle 40’lı yaşlardan sonra tanışmaya başlıyor. Prostat büyümesine bağlı bulgular 40 yaşın üzerinde ortaya çıkmaya başlıyor. 40 yaşın altında ise idrar yapmaya bağlı zorluklar ise çoğunlukla prostatın enfeksiyonuna veya idrar yolunun darlıklarına bağlı sebeplerden dolayı olabiliyor.
Tam anlamıyla bir durdurma söz konusu olamaz. Çünkü prostatın büyümesinde tek bir faktör bulunmuyor. Genetik, hormonal, çevresel faktörlerin tamamına hakim olup değiştirmek mümkün değil. Hepsini bilip hepsine hakim olup değiştiremezsiniz. Ama elbette önlem almak adına dikkat edilebilecek bazı noktalar var. Örneğin, prostat yüksek kalorili beslenme tarzını sevmez. Hem İyi huylu büyüme hem de prostat kanseri için yüksek kalorili gıdalar uygun değildir. Ayrıca özellikle genç yaşta çoklu seksüel partneri olanlarda korunmasız cinsel ilişkiyle bağlı olarak gelişen enfeksiyonlar, prostata ait bulguların erken dönemde ortaya çıkmasına yol açabileceği gibi ileriye dönük de prostatın kanser gelişimiyle de ilgili olduğuna dair bilimsel veriler mevcuttur. Bu nedenle özellikle çoklu partneri olanlar korunmaya dikkat etmeli. Bunun dışında kırmızı et prostat için iyi değil. Doymuş ya da doymamış yağ asitlerinden de uzak durmak gerekiyor. Bununla birlikte düzenli spor ve egzersiz, genel sağlığımız için uygun olan beslenme tarzı prostat sağlığı için de uygundur. Özetle, Kırmızı et, yağlı besinler, yüksek kalorili beslenme ve obezite prostatı için uygun olmayan beslenme tarzıdır. Ancak unutmamalıyız ki diyet tek başına kanseri kontrol etmek için yeterli değildir. Fakat başlamış olan kanserin seyrine etki edebilecek karakterde olabiliyor.
Prostat kanseri erkeklerde genelde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Ülkemiz için de aynı sıralama geçerli. Dünyada en sık prostat kanseri görülen ABD’de her yıl yaklaşık 650-700 bin yeni prostat kanseri tanısı konuluyor. Avrupa’da ise bu rakam 350 bin civarında. Maalesef ülkemizde de gittikçe artan bir sıklıkta görülmeye başladı. Prostat kanserini daha sık duymamızın sebebi ise insanların bilinçlenmesi ve gelişen tarama metotlarıdır. Prostat kanserinde de amaç hastalık daha belirti vermeden tanı koyabilmek. Bunu başarabilmek için de iki tane tarama metodu yaygın olarak kullanıyoruz. Bunlardan ilki PSA dediğimiz kan analizi, diğeri ise rektal muayene. Bu iki tarama testiyle yüzde 70- 80 oranında klinik önemli tümörü saptayabiliyoruz. Dolayısıyla düzenli sağlık kontrolleri bu anlamda çok önem taşıyor. Hem taramalar hem de yapılan düzenli sağlık kontrolleri sayesinde artık daha fazla sayıda prostat kanseri tespit edilebiliyor. Ancak günümüzde prostat kanserini artık daha erken evrede yakalayabiliyoruz. 1980’li yıllarda prostat kanserlerinin çoğu metastatik yani başka organlara sıçramışken tespit edilebilirken, günümüzde daha fazla sayıda erkek prostat kanseri tanısı almasına karşın erken evrede tespit edilebiliyor.
Evet, yaşam kayıplarında önemli oranda düşüş sağlandı. Amacımız, prostat kanserinde tümörün henüz organla sınırlıyken (prostatın dışına çıkmadan) tespit edilmesi. Zira bu aşamada tespit edildiğinde güncel tedavi yöntemleriyle hastalığın tamamen devre dışı bırakılması mümkün olabiliyor. Prostat kanseri sinsi ilerleyen bir kanser türüdür. PSA ve düzenli ürolojik kontroller, prostat kanserinin tespit edilme oranını artırdı. Bununla birlikte hastalığa bağlı yaşam kayıplarını tüm dünyada yaklaşık yüzde 60 oranında azalttı. Günümüzde hastalar bunları da bilmeli. Yani sadece ‘bende kanser var ne yapacağım’ dememeli hastalar, bilinç öyle bir seviyeyi gelmeli ki hasta hekimine şunu sormalı ‘benim kanserim organa mı sınırlı (prostatın içinde mi?) yoksa organ dışında mı?’
Prostat ile ilgili hastalığın her aşamasında yenilikler oldu. Çünkü prostat tüm dünyada en fazla araştırmanın yapıldığı kanserlerden bir tanesi. Son yıllarda ameliyat teknikleri de değişti. Erken dönemde yakalanmış prostat kanserinin tedavisinde başarının tarifi sadece onkolojik sonuçlarla sınırlı değil. "Trifekta" denilen üç önemli sonuca bakıyoruz. Birincisi, Onkolojik olarak kanserin kontrol altına alınması, ikincisi hastanın tedavi sonrasında da ereksiyonunu sağlayabilmesi, üçüncüsü ise idrarını kaçırmadan hayatına devam edebilmesi. Bu konuda ciddi başarı sağlandı. Bizler prostat kanserini prostatın içindeyken (organa sınırlıyken) yakalandığımızda kanseri organ dışına yayılma potansiyeline göre “düşük, orta, yüksek riskli” olarak üç 3 alt gruba ayırıyoruz. Bu ayrım tedavi yaklaşımımızı da belirliyor.
Günümüzde "Multi-parametrik Prostat MR" tanı yönteminin kullanılmaya başlanılmasıyla, gereksiz prostat biyopsi oranının azalırken biopsinin doğruluk oranı arttı. Böylelikle bu teknik kanseri erken evrede yakalamamıza yardımcı olabiliyor. Multi-parametrik Prostat MR sonucuna göre sadece hedeften biyopsi yapılarak kanser tanısı koymak mümkün olabiliyor. Eğer kanser organla sınırlıysa ve düşük veya orta risk grubundaysa tedavi metodu olarak fokal tedavi uygulamak da mümkün olabiliyor. Yani, hastanın prostatı alınmadan sadece kanserli alan özel bir enerji ile yakılıyor. Diğer bir deyişle “lokal hastalığı fokal tedaviyle” iyileştirebiliyoruz Son yıllarda yaygın olarak kullanılan fokal tedavide, sadece kanserli doku yakılıyor, prostata zarar verilmemiş oluyor. Böylelikle olası komplikasyonların önüne geçiliyor, hastanın hızlı iyileşmesi sağlanabiliyor. Ancak yüksek risk grubunda yer alan hastalarda ise cerrahi tedavi öncelik kazanıyor.
Prostat kanserinin çoklu sebepleri vardır. Genetik yatkınlık, ileri yaş, ve etnik köken en önemli belirleyicilerdir. Bunlar günümüzde kontrol edilebilinecek faktörler değildir. Ancak, hem prostat kanserinden korunmada hem de kanser tedavisinde yardımcı olabilecek beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle ilgili bazı önemli kurallara uymak gerekiyor. Cinsel yollarla bulaşabilecek hastalıklara karşı monogam bir hayat veya korunmalı cinsel ilişki, düzenli spor, sağlıklı beslenme gibi genel sağlık için yapılması gerekenler prostat sağlığı için de önemli. Kırmızı etin içinde bulunan linoleik asit, başlamış bir prostat kanserinin yayılma hızını artırıyor. Bu nedenle kırmız et tüketimine dikkat edilmeli. İkinci önemli nokta aşırı kilo. Yağ dokusu içinde bulunan leptin adı verilen protein ve insülin benzeri büyüme faktörü, prostat kanseri gelişimine ve ilerlemesine katkıda bulunuyor. Bu nedenle aşırı kiloya karşı mutlaka önlem alınmalı. Ayrıca yağdan zengin ve yüksek kalorili besinlerden uzak durmak gerekiyor. Diğer taraftan İçindeki likopenden dolayı domates, yeşil çay ve soya grubu, prostat kanser hücresinin büyümesini azaltan besinlerdir. Beslenmemizde bunlara daha fazla yer vermek önem taşıyor.
”
Alo Yeditepe