Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı "Çünkü antibiyotikler virüslere etki etmiyor." diyor.
Hapşıran, aksıran kişi sayısı arttıkça, hastalık mevsiminin ayak sesleri daha yakından duyuluyor. Gerek sonbaharı, gerekse kış mevsimini elinizde kağıt peçete, doktor kapısında geçirmemek içinse işi baştan sıkı tutup, önleminizi şimdiden almanız gerekiyor.
Sonbaharın gelmesiyle birlikte özellikle solunum yolu enfeksiyonlarına daha sık rastlanıyor. Bu dönemde gelişen hastalıkların yüzde 80’inden virüsler sorumlu iken geriye kalan yüzde 20’nin etkeni ise bakteriler oluyor. Dolayısıyla bu aylarda doktora başvuran 100 hastanın 80’inde antibiyotik tedavisine ihtiyaç olmadığının altını çizen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları uzmanları “Çünkü antibiyotikler virüslere etki etmiyor” diyor.
İnsanlarda enfeksiyon oluşturabilecek virüsler, solunum yoluyla vücuda alındığında bu durum her zaman hastalığa yol açmıyor. Özellikle de virüs az sayıdaysa ve kişinin vücut direnci baskılanmamışsa hiçbir yakınma oluşmuyor. Solunum yollarından vücuda giren mikroorganizmaların yerleşmesini önlemede ilk engel, burun mukozası ve sinüsler oluyor. Soğuk hava solunduğunda, burundaki çok sayıda kan damarı burun mukozasını belli bir sıcaklıkta tutabilmek için genişleyerek, kan akımını arttırıyor. Bu durum soğuk-sıcak ısı transferi sonucu burun mukozasının nemlenmesine yol açıyor. Nemlenmiş burun mukozasında koruyucu etkinin azalması ise virüs ve bakterilerin yerleşmesine zemin hazırlayarak, enfeksiyon gelişimini kolaylaştırıyor. Solunum yolu enfeksiyonu gelişen hastalarda en sık kuru öksürük şikayetine rastlandığını söyleyen uzmanlar, “Genellikle ateş, burun akıntısı ve boğaz ağrısı gibi yakınmaların biri ya da birkaçı da buna eşlik ediyor. Virüslere bağlı gelişen soğuk algınlığı, sinüzit, larenjit ya da trakeit gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarında kuru öksürük genellikle kısa sürede, yaklaşık beş-yedi günde kendiliğinden düzeliyor. Bazen de viral enfeksiyonlar üç haftadan daha uzun süreli kuru öksürüğe neden olabiliyor. Kronik öksürüklerde enfeksiyonlar dışında alerjik rinit, astım, gastro-özefageyal reflü, bronş kanseri, kalp yetmezliği ile konversiyon enzim inhibitörleri, beta blokerler, non-steroid antienflamatuvar ilaçlar ile aspirinin akla getirilmesi gerekiyor. Kronik yani üç haftadan daha uzun süre kuru öksürük ile birlikte genel sağlık durumunda bozulma, solunum güçlüğü, bası hissi, balgamda kan, sigara içen bir kişide öksürüğün kuru iken balgamlı hale dönüşmesi söz konusu olduğunda ise vakit kaybetmeden bir sağlık kurumuna başvurulması önem taşıyor” diyor. Uzmanlar, sonbaharda sık rastlanan rahatsızlıklar ile tedavi yöntemleri hakkında bilgi aldık.
Sonbahar ve kış aylarında en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonları olan soğuk algınlığı ile nezle, en çok griple karıştırılıyor. Oysa aralarında belirgin farklılıklar bulunuyor. Soğuk algınlığında kuru öksürüğün yanı sıra boğaz ağrısı ve akıntısı ile bazen hafif dereceli yüksek ateş de görülüyor. Çok sayıda ve çeşitli virüs buna neden olduğundan, mevsim boyu kişi birkaç kez bu hastalıklara yakalanabiliyor.
Tedavi yolları: Antibiyotiklerin tedavide hiçbir yararı bulunmuyor. Gereksiz kullanıldığında ise vücutta bulunan yararlı flora bakterilerinde direnç gelişmesine yol açıyor. Hastalık beş-yedi günde kendiliğinden iyileşiyor. Bu süreçte semptomatik tedavi amacıyla kullanılacak ateş düşürücü ilaçlar da iyileşmeye katkı sağlamıyor. Doğal tedavi yöntemlerinin yakınmalarını hafiflettiği ve daha hızlı iyileşme sağladığı hastalıkların başında soğuk algınlığı ve nezle yer alıyor. Tanı alan hastalar, destek amacıyla ekinezya ve sarımsak gibi doğal ürünler kullanılabiliyor. Ancak bunların çeşitli ilaçlarla etkileşimleri olabileceği ve kronik hastalıkları nedeniyle çeşitli ilaçlar kullanan hastaların doktoruna danışarak bu bitkileri kullanması önem taşıyor.
Kuru öksürükle belirti veren bir başka hastalık da mevsimsel grip. Soğuk algınlığından farklı olarak, bu hastalıkta 38 derecenin üzerine çıkan ateş, şiddetli baş, kas ve eklem ağrısına rastlanabiliyor. Ayrıca boğaz ağrısı, halsizlik ve iştahsızlık da görülebiliyor. Bu hastalık, soğuk algınlığından farklı olarak riskli gruptaki kişilerde pnömoni (zatürre) gelişimiyle sonuçlanabiliyor. Bunun dışında kalan hastalarda ise beş-yedi gün içinde iyileşme görülüyor. Mevsimsel grip genellikle ekim-nisan ayları arasında ama yoğun olarak kasım-mart aylarında görülüyor.
Tedavi yolları: Mevsimsel gribe karşı risk grubu dışında kalan kişilerin aşılanması gerekmiyor. Bu kişilerde hastalık, pnömoniye dönüşmeden beş-yedi gün içinde düzeliyor. Tedavi kapsamında ise gribe yönelik antiviral ilaçların kullanımı gerekmiyor. Griple mücadelede bağışıklık sisteminin durumu da önemli rol oynuyor. Bu dönemde hem trans ve doymuş yağ içeren, hem de şekerli gıdalardan uzakta durulması, yerine bol miktarda sebze ve meyve tüketilmesi gerekiyor. Beslenmede sarımsak, soğan ile tavuk sulu yemekler tercih etmek yakınmaları hafifletiyor. Yeterli sıvı tüketmek de ateşe bağlı oluşan sıvı kaybı açısından önem taşıyor. Ayrıca dinlenmek ve hafif egzersizler ile hastalığın yoğun olduğu dönemde yatak istirahati, özellikle de 8-10 saat uyumak vücut direncini arttırarak iyileşmeyi hızlandırıyor.
Soğuk algınlığı ve grip gibi viral enfeksiyonların seyri sırasında görülebilen boğaz ağrısı; bakterilerin, özellikle de A grubu beta hemolitik streptokokların oluşturduğu anjin durumunda ortaya çıkıyor. En sık 5-15 yaş grubundaki çocuklarda, kalp kapaklarında kardite ve böbrekte nefrite neden olabiliyor.
Tedavi yolları: Tanı ve tedavisi için hekime başvurulması gereken boğaz ağrısının tedavisinde antibiyotik kullanılıyor.
Hastalıkların başlamasıyla grip aşısı olmalı mı, olmamalı mı tartışmaları da gündeme geliyor. Uzmanların görüşü ise ideal olarak hastalığın başlamasından önceki dönemde risk grubundaki kişilerin aşılanması yönünde. Eğer bu mümkün değilse hastalığın görüldüğü aylarda, herhangi bir dönemde de risk grubundaki kişilerin aşılanmasını öneren Uzmanlar “Ancak aşı ile koruyucu etkinin 10-15 gün sonra başlayabileceğinin akıldan çıkartılmaması gerekiyor. Aşılar canlı virüs aşısı olmadığından, bağışık yetmezliği olan risk grubundaki kişilere de rahatlıkla uygulanabiliyor. Öte yandan dünyadaki hiçbir aşının yüzde 100 koruyuculuğu bulunmuyor. Bunun nedeni; kişinin yaş, cinsiyet, altta yatan çeşitli hastalıkları ile ilişkili olabileceği gibi aşının saklanma koşullarıyla da yakından ilgili. Ayrıca gripte, hastalık etkeni influenza virüsleri yapılarında değişiklik oluşturabildiğinden o yıl uygulanan aşı da etkisiz hale gelebiliyor. Ancak grip aşısı yaptıran risk grubundaki kişilerin aşıya rağmen gribe yakalansa da hastalığı daha hafif atlattığının ya da pnömoni gibi ciddi ve ölümcül olabilen komplikasyonlardan daha az etkilendiğinin unutulmaması gerekiyor” diyor.
Soğuk algınlığından mevsim değişikliğine bağlı halsizlik, depresyon gibi durumlardan korunmak ve tüm kış sağlıklı geçirmek için şimdiden yatırım yapmak gerekiyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Beslenme uzmanları, bunu sağlamanın en iyi yönteminin bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek olduğunu belirterek, şu önerilerde bulunuyor:
Çörekotu tohumu: Yapılan çalışmalar; çörekotunun astım, alerji ve diyabet gibi birçok hastalıkta etkin olmasının yanı sıra bağışıklık sistemini de kuvvetlendirdiğini gösteriyor.
Öneri: 1 çay kaşığı öğütülmüş çörekotu, 1 çay kaşığı balla karıştırılarak her sabah aç karnına tüketilebileceği gibi eczanelerde satılan kapsül ya da yağ formları da kullanılabiliyor.
Beta-glukan: Suda çözülen ve çözülmeyen beta-glukanların kullanım alanları, etki mekanizmaları ile genel biyolojik aktiviteleri arasında büyük farklılık var. Örneğin, yulaftan elde edilen ve suda çözünenler, sindirim sisteminde oluşturdukları bal kıvamındaki jel yapısından dolayı kolesterol ve kan şekerini olumlu yönde etkileyerek kalp-damar hastalıkları riskini azaltırken; ekmek mayasından elde edilen ve suda çözünmeyenlerin bağışıklık sistemi üzerindeki etkisinden faydalanılıyor. Beta-glukan, enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara karşı savaşmaya yardımcı olan beyaz kan hücrelerinin aktive olmasını destekleyerek, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Öneri: Yulafdan elde edilen beta-glukanın az da olsa bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi bulunuyor. Fakat asıl etki ekmek mayasından elde edilenlerde olduğu için bağışıklığı desteklemek için eczanelerdeki kapsül ürünlerden faydalanmak gerekiyor.
Bal: Antimikrobiyal ve antioksidan özelliklerine bağlı olarak boğaz ağrısını hafiflettiği, soğuk algınlığı belirtileri üzerinde hafifletici etkisi olduğu bilinen bal ayrıca sadece tedavi değil, önleyici ve koruyucu olarak da bitki çaylarına eklenebiliyor.
Öneri: Bitki çaylarına 1 çay kaşığı kadar bal eklemek hem lezzetini hem de antioksidan etkisini arttırmaya yardımcı oluyor.
Zencefil: Kanser tedavisinde dahi kullanılacak kadar iyi bir antioksidan kaynağı olduğu belirtilen zencefilin kullanımında dikkat edilmesi gereken noktalar var. Hamilelerde 1 gramın üstündeki zencefil düşük riskine yol açabilirken, safra taşı olanlarda da taşı hareketlendirip kanalın tıkanmasına neden olabiliyor.
Öneri: Kuru zencefil kullanılacaksa kuru kök halinde alıp, ihtiyaç kadar rendelenmesi; tazesinin de yine gerektiği kadar doğranması ya da rendelenmesi önem taşıyor. Beklemiş toz zencefil ise geçen sürede önemli oranda bileşen kaybına uğrayacağından etkisini kaybedebiliyor.
Bitki çayları: Adaçayı, tarçın ile karanfil, sineol ve ojenol içerikleri nedeniyle mikrop öldürücü; yeşil çay polifenol içeriği, ıhlamur müsilaj etkisi, nane yaprağı, mürver, üzüm çekirdeği, kuşburnu çayları da antioksidan içerikleri sayesinde soğuk algınlığına karşı kullanılabiliyor.
Öneri: Evinizde bulunan, sevdiğiniz aromalı bitkilerden üç-dört tanesini karıştırarak hazırlayacağınız bitki çayları ile soğuk algınlığından korunabilirsiniz.
Malzemeler
Hazırlanışı
Sebzeleri yaklaşık 40 dakika kadar haşladıktan sonra zencefil ve sarımsağı ekleyip, 5 dakika daha haşlayın. Tencereyi ateşten alıp, çorbayı blender’dan geçirin. Son olarak limon suyunu ekleyip, karıştırın.
”
Alo Yeditepe