Geçtiğimiz günlerde yaşam kaybıyla sonuçlanan vaka sonrasında Batı Nil Virüsü tekrar gündemde. Enfekte sivrisineklerin insanları sokması ile bulaşan bu viral hastalıkla ilgili paniğe kapılmaya gerek olmadığını söyleyen Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, “Geçen yıl 26 vakamız vardı. Bu yıl daha fazla vaka olacağını öngörsek de panik yapacak bir boyutta olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan farkındalığı artırarak gerekli önlemleri almaktır” dedi.
Sivrisineklerin taşıyıcılığı sonucu ortaya çıkan hastalıklar arasında olan Batı Nil Virüsü özellikle göçmen kuşların göç yolları üzerinde bulunan ülkelerde sık görülüyor. Hastalık mevsimsel özellik gösterdiğinden çoğunlukla yaz boyunca ve sonbaharın ilk dönemlerinde ortaya çıkıyor. Ülkemizin de bu kuşakta yer alması, üstelik havaların hala mevsim normallerinin üzerinde sıcak seyretmesi nedeniyle sivrisineklerin de hastalık bulaştırma riski devam ediyor. Sivrisineklerin farklı türlerinin farklı hastalıkları bulaştırabildiğini hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, “Ancak Batı Nil Virüsü belli bir türe özgü değildir. Sıtma paraziti belirgin bir türle bulaşırken Batı Nil Virüsü 20 farklı türle bulaşabiliyor” diye konuştu.
Sivrisinekler bu hastalığı göçmen kuşlardan alıyor. Virüs sivrisineklerin tükürük bezlerine yerleşiyor ve ardından insanlara ve atlara sivrisineğin sokması sonucu bulaşıyor. Geçtiğimiz gün Trakya’da gerçekleşen olayla ilgili de görüşlerini belirten Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, bunun yeni bir olay olmadığını ve geçtiğimiz yıllarda da Batı Nil Virüsü vakalarıyla karşılaşıldığını hatırlatarak dünya rakamlarını anlattı:
“Geçtiğimiz yıl ülkemizde 26 Batı Nil Virüsü vakası tespit edilmiş ve bir kişi yaşamını kaybetmişti. ECDC Raporuna göre; 2018 yılında Avrupa Birliği ülkelerine bakıldığında da çok fazla vaka bildirimi olduğu görülüyor. Bunların 576’sı İtalya, 311’i Yunanistan, 277’si Romanya, 215’i Macaristan ve 217’si de diğer ülkelerde olmak üzere 1.503 insan olgusu tespit edilmiştir. Bu vakaların 181’de hayatını kaybetmiş. 2019 yılında ise 13 vaka bildirimi yapılmış ve bunların biri hayatını kaybetmiş. Aslında bu rakamlar da gösteriyor ki bu durum sadece bizim ülkemizin sorunu değil. Sivrisineklerin olduğu her yerde bu risk söz konusudur. Ancak AB ülkelerinde vaka bildirimlerinin çok iyi yapıldığının da altını çizmek gerekiyor.
ABD’de de farkındalık çok fazla olduğu için bildirilen vaka sayısı da daha fazla. Her yıl 800’ün üzerinde yeni vaka bildiriliyor ki 2019 yılında sadece 872 vaka bildirilmiş. Bununla birlikte ABD’de kan bağışçılarında rutin olarak Batı Nil Virüsü taraması yapılıyor ve negatif sonuç çıkarsa ancak o kişinin kanı kullanılabiliyor. Bu rakamlara bakıldığında Türkiye’de de daha fazla vaka olması olası. Yani mutlaka tanı konulmamış vakalar vardır.”
Yapılan çalışmalar Batı Nil Virüsü ile enfekte olan kişilerin yaklaşık yüzde 80’inin hafif ateşle seyrederek iyileştiğini gösteriyor. Geriye kalan yüzde 20’sinde sinir sistemi tutulumu (menenjit, ansefalit veya felç) gelişiyor. Yapılması gerekenleri Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu şöyle anlattı: “Sivrisinek sokmasında; kene ya da arı gibi hemen yapılacak bir şey bulunmuyor. Kuluçka süresini beklemek gerekiyor. Batı Nil Virüsünde 3-20 gün arasında değişen kısa bir kuluçka süresi vardır. Belirtiler de çok ani gelişiyor. 39 derecenin üzerine çıkan şiddetli ateş, beraberinde baş ağrısı, tüm vücutta kırıklık ve halsizlik, daha sonra da bilinç bulanıklıkları görülüyor. Bilinç bulanıklığıyla giden santral sinir sistemi tutulumu yüzde 20 kadar. Yüzde 80’i sadece ateşle seyredip kendiliğinden iyileşiyor.”
Göçmen kuşların göç bölgesi üzerinde olan bir ülke olduğumuz için sivrisinek ısırıklarından sonra oluşacak ateşe çok dikkat etmek gerektiğini belirten Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, “Bu noktada hastanın sivrisinek ısırığını hatırlaması ya da görmesi önemli değil. Ateş ve şuur bulanıklığı gibi belirtileri gözlemlediği zaman mutlaka hekime başvurması gerekiyor” dedi. Batı Nil Virüsü’nün özel bir tedavisinin bulunmadığını hatırlatan Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu, “Biz bu grup hastalara hastanede solunum ve dolaşım desteği gibi destek tedaviler uyguluyoruz. Hastanın ayakta kalmasını sağlıyoruz” diye konuştu.
Yaz aylarında risk daha fazla olduğu için gerekli önlemlerin alınmasının son derece önem taşıdığını anlatan Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“İnsan atıklarının olduğu su birikintilerinde sivrisinekler daha fazla bulunuyor ve yuva yapıyor. Bu nedenle özellikle durgun suları ıslah etmemiz ve sivrisinek kontrolü yapmamız gerekiyor. İlaçlamanın zamanında yapılması, sivrisineklerin yoğun olduğu bölgelerde uzun kollu giysiler giyilmesi ve sinek kovucu sprey gibi koruyucu önlemlerin alınması önemlidir. ABD’de yaşamını kaybedenlere bakıldığında bu grup hastaların büyük çoğunluğunun 65 yaşın üzerinde olduğu ve altta yatan farklı hastalıklarının bulunduğu görülüyor. Bu nedenle, diyabet ya da böbrek hastalığı gibi kronik hastalıkları olan özellikle yaşlı grubun Batı Nil Virüsü açısından çok daha riskli taşıdığını unutmamak ve buna göre hareket etmek gerekiyor.”
Avrupa Birliği ülkelerinde farkındalığın artırılması sayesinde vaka sayısında önemli bir azalma olduğunu söyledi, sivrisinekle bulaşan diğer hastalıklar konusunda şu bilgileri verdi.
“Sivrisinekler doğada nerdeyse sadece vektör yani taşıyıcı görevi üstleniyor. Özellikle insan atıkları ve dışkılarının bulunduğu bölgelerde yoğun şekilde bulunuyor ve bunların hepsinde de hastalık bulunuyor. Sıtma paraziti, Zika virüsü ve Chikungunya virüsü sivrisinekle bulaşıyor. Sıtma Türkiye’de hemen hemen hiç görülmüyor. Ama Batı Nil Virüsü onun yerini aldı. Türkiye’de görülen sıtma vakalarının çoğu Afrika ve Asya ülkelerinden geliyor. Zika da aynı şekilde. Çünkü sivrisinekler artık uçaklar yoluyla da farklı bölgelere taşınıyor. Zika sadece Brezilya, Arjantin gibi Güney Amerika ülkelerinde vardı. Ama bugün birçok ülkede zika virüsü salgını bekleniyor. Şu anda ülkemizde kesin doğrulanmış vaka olmasa da olmayacağı anlamına gelmiyor. Sivrisineğin olduğu her ülkede bu hastalıklar görülebilir.”
”
Alo Yeditepe