Dünya Sağlık Örgütü'nün kanser raporunda çarpıcı bir durum ortaya çıktı. 2020'de meme kanseri, akciğer kanserini geçerek dünyada en fazla görülen kanser türü oldu. Peki neden? Risk faktörleri neler, pandeminin etkisi nasıl oldu? Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özcan Gökçe anlattı.
Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nın (IARC) Küresel Kanser Gözlemevi (GCO) tarafından yayınlanan raporuna göre meme kanseri, akciğer kanserini geride bıraktı ve dünyada 2020 yılında en çok görülen kanser türü oldu.
Teşhis edilen 19 milyon 292 bin 789 kanser vakasının 2 milyon 261 bin 419'u yani yüzde 11.7'si meme kanseriydi. Akciğer kanserinin oranı ise 11.4 olarak kayıtlara geçti. Son olarak 2018 yılını ele alan raporda akciğer kanseri 11.6 ile (2.094 milyon) aynı oranlı meme kanserinin (2.089 milyon) az farkla önünde zirvede yer almıştı.
Bu tablonun sebebini, kanser riskini azaltmanın yollarını ve pandeminin etkisini Yeditepe Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özcan Gökçe anlattı.
Meme kanserinin dünya üzerinde ilk sıraya yükselmesinin nedenleri olarak; ergenliğin kızlarda çok daha erken yaşlarda başlaması, aşırı yağlı ve kalorili gıdaların tüketilmesi ile obezitenin artması ve menopozun gecikmesi nedeniyle östrojenin meme dokusu üzerindeki hâkimiyetinin daha uzun seneler devam etmesi sayılabilir. Ayrıca elektromanyetik alanlar ve radyasyondan önceki yıllara göre daha fazla etkilenmiş olmak da ek bir faktör olabilir.
Ayrıca kanser nedeniyle 2020'de yaşamını yitiren 9 milyon 958 bin 133 bireyin ise yüzde 6.9'u (684 bin 996) meme kanseri yüzünden hayatını kaybetti. Meme kanseri, ölüm oranında akciğer (yüzde 18), kolon (yüzde 9.4), karaciğer (yüzde 8.3) ve mide (yüzde 7.7) kanserinin ardında yer alıyor. Türkiye'de ise bu oran yüzde 5.7 olarak tespit edildi.
Mortalitenin düşük olması kanserin erken tanısına ve geliştirilmiş etkin tedavilere bağlıdır. Son yıllarda kadınların bunun bilincinde olması da son derece önem taşıyor. Kadınların farkındalığının artmasıyla daha fazla tarama yapılabilmekte. Erken tanı ve tedavinin yapılabilmesi de can kayıplarının düşmesini sağlıyor.
Bir miktar azalma görülse de kadınlarda konuya dair bilinç ve farkındalık çok yüksek. Dolayısıyla muayeneler de, taramalar da birkaç aylık gecikme olsa da devam etmekte. Korku ilk zamanlara oranla daha da azaldı. Zamanında yapılmış taramayla erken bulunacak bir meme kanseri tedavi edilebilir olduğu için can kaybını önlemek mümkün. Bu nedenle kadınlarımıza koronadan korkmadan meme muayenelerini ve rutin taramalarını geciktirmeden yaptırmalarını öneriyoruz.
Risk faktörleri dediğimiz zaman ailede meme kanserinin görünüyor olması teyze, hala, teyzekızı, halakızı, anne ve kardeşlerde görülmesi ile genetik yönden risk faktörlerini artırmaktadır. Kızlarda ergenliğe erken girmek, kadınlarda menopozun gecikmesi, yağlı beslenme alışkanlıkları, obezite, sigara ve alkol tüketiminin artması ve bazı ilaçların kullanılması (hormon preparatlarının kullanılması) risk faktörleri olarak ortaya çıkmaktadır.
Çevresel faktörlerde ayrıca dikkat edilmesi gereken bir konu da et ve bitkilerin veriminin artması için başta bitkisel östrojen olmak üzere besi hayvanlarına bazı östrojen türlerinin verilmesi ve bu tip gıdaların tüketilmesiyle yüksek östrojene maruz kalma konusu... Özellikle kırmızı et verimini artırmak için hayvanlarda bu hormonlar kullanılıyor. Bakliyat başta olmak üzere birçok bitkisel gıda da verimi artırmak için hormon kullanımı söz konusu.
Riski azaltmanın en önemli yolu elbette, obeziteden kaçınmak, sigara ve alkolden uzak durmaktır. Bunlara ek olarak da düzenli yıllık meme muayenesi ve tarama yöntemlerinin kullanılması son derece önemlidir. 20’li yaşlardan başlayarak tüm kadınlarımız hayatının sonuna dek her yıl bir meme cerrahına başvurmalı ve radyolojik tarama tetkiklerini yaptırmalıdır.
”
Alo Yeditepe