İstatistikler, her 8 kadından birinin meme kanseriyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Hastalık bu denli yaygın olmakla birlikte iyi haber, erken evrelerde yakalanan meme kanserinde yüzde 90’ın üzerinde tam kür sağlanabiliyor. Semptomlar ortaya çıktıktan sonra tanı konulan meme kanseri genellikle daha ileri evrelerde oluyor ve vücudun diğer bölgelerine yayılma ihtimali artıyor. Başarılı tedavinin anahtarı ise erken tanı ve taramadan geçiyor. Ancak ne yazık ki, mamografi, ultrason gibi görüntüleme imkanları bu denli gelişmiş olmasına rağmen, bilgi eksikliği hala erken tanının önündeki en büyük engel…
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özcan Gökçe, genel kabul görmemiş bilgiler nedeniyle ülkemizde meme kanseri tarama yöntemlerinden yeterince yararlanılamadığını söylüyor. Tarama mamografisi yapılan kadınlarda meme kanserine bağlı ölümlerin mamografik tarama yapılmayan kadınlara göre yüzde 40 oranında azaldığını biliyoruz. Tarama mamografisinin kullanılmaması, kadınlarda ölüm ya da yaşam süresinin azalması gibi temel sonuçlara yol açmasının yanında meme kaybını önleyebilen cerrahi seçenekleri de azaltabiliyor.
Prof. Dr. Özcan Gökçe, başta tarama yöntemleri olmak üzere meme kanserindeki yanlış bilgileri doğrularıyla güncelliyor…
Doğrusu: Meme kanserinin erken tanısında, meme muayenesi mamografi ve ultrason gibi tüm tanı yöntemlerinin her birinin ayrı bir önemi bulunuyor. Bununla birlikte, meme kanserinin belli bir yüzdesi mamografi ile tespit edilemeyebiliyor. Bu nedenle memede fark edilecek küçük bir değişimin bile dikkate alınıp “meme cerrahı tarafından” ayrıntılı olarak değerlendirilmesi ve gerekli olması durumunda diğer meme görüntüleme yöntemleri ile de hastanın kontrol edilmesi önem taşıyor.
Doğrusu: Birçok kanser türünde olduğu gibi meme kanseri de erken evrede genellikle hiç belirti vermiyor. Kanser kişi tarafından fark edilebilir sinyallerini vermeye başladığında ise ilerlemiş olabiliyor. Bu nedenle kadınların düzenli meme muayenesi olması ve periyodik mamografik inceleme yaptırması hayati önem taşıyor.
Doğrusu: Meme kanserinin erken tanısında yararlanılan mamografi 1960’lı yıllardan bu yana kullanıyor. Prof. Dr. Özcan Gökçe, bu süre zarfında yüzbinlerce kadının mamografi çektirdiğini ve bu veriler ışığında mamografinin kansere yol açtığına dair doğrudan bir kanıt bulunmadığını söylüyor. “Aslında burada tartışılan mamografinin radyasyona bağlı olası kanser yapma riskidir. İstatistiki yöntemlerle hesaplanan bu olasılık riski bir kadının doğal olarak meme kanserine yakalanma olasılığından 100 kat daha düşüktür” diyor.
Doğrusu: Mamografi incelemesi sırasında daha az radyasyon vererek daha kaliteli görüntüleme elde etmek amacı ile meme iki plaka arasında bir miktar sıkıştırılarak çekim yapılıyor. Ağrı eşiği bireysel farklılık gösterdiği için doğrudan değerlendirilmesi mümkün olmuyor. Bu nedenle bazı kadınlar, çekim sırasında rahatsızlık ifade edebiliyor. Yeni jenerasyon dijital mamografiler ve tomosentezli cihazlarda sıkıştırma basıncının daha az olduğu belirtiliyor. Üstelik İlk kez mamografi çektiren kadınların çoğu, işlem sırasında ağrı hissetmediğini ve çevreden duyduklarının çok abartılı olduğunu ifade ediyor. Mamografik çekim sırasında ağrıyı etkileyen başlıca sebeplerinden birisinin de, çekimi yapan teknisyenin tecrübesi olduğu belirtiliyor.
Doğrusu: Kanser gelişiminde meme boyutunun herhangi bir etkisi bulunmuyor. Kanser gelişiminde meme içinde bulunan süt bezlerinin ve kanallarının miktarı boyuttan daha etkili bir faktör olarak gösteriliyor. Özetle memenin boyutundan çok içerdiği süt kanalı ve bezi miktarı önem taşıyor. Mamografi ile süt bezi miktarı fazla olan kadınlar da belirlenebiliyor. Ayrıca mamografi cihazının normal meme dokularını birbirinden ayırma ve miktarını belirleme yeteneği sayesinde, her kadının meme yapısının özelliğine göre hangi görüntüleme yönteminin etkili olabileceği öngörülebiliyor.
Doğrusu: Ailede ve özellikle birinci derecede yakınlarında meme kanseri olanların genel popülasyona göre riski yükseliyor. Ancak risk kesinlikle kanser gelişeceği anlamına gelmiyor. Zira meme kanseri tanısı alan kadınların yaklaşık yüzde 80’inde aile öyküsü bulunmuyor.
Doğrusu: Hastanın kendi eli ile fark ettiği ya da klinik muayene sonrasında tespit edilecek yumrularda iyi huylu-kötü huylu ayrımının yapılması önem kazanıyor. Bu yumruların yaklaşık yüzde 80’i iyi huylu değişiklikler oluyor ve kist ya da farklı meme hastalıklarından kaynaklanıyor. Bu yumruların kanserli olup olmadığını belirlemek için hekim tarafından mamografi, ultrason ya da biyopsi gibi tanı yöntemlerinin kullanılması gerekli olabiliyor.
Doğrusu: Yaş, meme kanseri için önemli bir risk faktörünü oluşturuyor ve özellikle menopoz sonrasında artış görülüyor. Buna karşın daha seyrek olsa da gençlerde de meme kanserine rastlanabiliyor. “İstatistiklere göre, meme kanseri olan kadınların yaklaşık yüzde 25’inin 50 yaşından küçük olduğunu söyleyen Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Özcan Gökçe, şu bilgileri veriyor:
“Yüksek risk grubundaki kadınlar hariç, genç yaştaki kadınlarda (40 yaş altı) her yıl mamografiyle görüntüleme ile tarama yapılmasına gerek yoktur. Yılık muayene ve ultrasonografi tetkiki genellikle yeterli olur. Meme cerrahı tarafından yapılan klinik muayene sonrasında gerekli görülür ise, diğer görüntüleme yöntemleri ile de değerlendirme yapılabilir.”
Doğrusu: Birçok iyi huylu meme hastalığında olduğu gibi memede kitle kanserin de belirtisi olabiliyor. Ancak meme kanseri her zaman memede ele gelen kitle olarak belirti vermiyor. Meme başında çekilme, meme başından akıntı, deride kızarıklık, kalınlaşma gibi diğer belirtilere karşı da uyanık olmak gerekiyor. Bu belirtiler ortaya çıkmadan çok önce memede kanserli hücrelerin çoğalmaya başlayıp memede zaman içinde yaygınlaştığının ve meme dışına da yayıldığının unutulmaması önem taşıyor. Görüntüleme yöntemleri sayesinde bu belirtiler ortaya çıkmadan çok önce kanser tespit edilebiliyor.
”
Alo Yeditepe