Erken teşhisin hayat kurtardığı bir hastalık da lenfoma yani lenf kanseri... Bu kanser, baş, boyun, koltuk altı ve kasık gibi bölgelerde bulunan lenf bezlerinin hızla büyümesi ile kendini gösteriyor. Çeşitli belirtilere yol açan lenf kanseri, en çok ateş, terleme, halsizlik ve kaşıntı gibi genel belirtilerle ortaya çıkıyor. Peki, lenf kanseri nedir? Lenf kanserinin belirtileri nelerdir? Lenf kanserinin nedenleri nelerdir? Lenf kanserinin tedavisi var mı? Kemik iliği nakli hangi hastalara yapılır? Son evrede yakalanan lenf kanserinin tedavisinde başarı oranı nedir? Kemoterapinin yan etkilerini azaltmak mümkün mü? Yeditepe Üniversitesi Onkoloji Uzmanı, lenf kanseri hakkında merak edilen soruları cevapladı.
Lenfoma tedavi edilebilir hastalıklardan bir tanesi... Uzmanlar, erken evrede yakalanan lenfomaların daha kısa sürede ve daha büyük başarılı oranıyla tedavi ettiklerini belirtiyor. Hastalığın erken evrede fark edilebilmesi için ise hastalık belirtilerini dikkate almanızda fayda var.
Kan, başlıca kırmızı küre, kan pulcukları ve beyaz kürelerden oluşur. Beyaz kürelerin lenfosit denen bir alt grubunun çoğalma hızının artması, oluşanlarının da ömrünün uzaması ve ölümsüzleşmesi sonucunda lenfoma yani lenf kanseri meydana gelir. Kısaca lenf hücrelerinden kaynaklanan bir tümör çeşididir. Lenfomalar, Hodgkin ve Hodgkin dışı lenfomalar olarak iki ana grupta incelenir. Hodgkin lenfomanın seyri diğerine göre daha iyidir ve Hodgkin hastalığı diye de adlandırılır. Her iki grubun da birçok alt grubu vardır.
Lenf kanserinin, Baş, boyun, koltuk altı ve kasık gibi bölgelerde bulunan lenf bezlerinin hızla büyümesi ile kendini gösterdiğine dikkat çeken uzmanımız ‘Karaciğeri ve dalağı büyütebilir, bu bazen erken doyma yakınmasına yol açar. Çoğu zaman bunu hasta anlayamaz, görüntüleme yöntemleri ile ortaya konur. Lenfoma hücreleri kemik iliğini tutarsa, orada beyaz küre, kırmızı küre ve kan pulcuğu yapımını bozabilir. Kansızlık, bedende kolayca oluşan kanamalar, sık ve ağır enfeksiyon hastalıklarına yakalanma gibi durumlarla karşılaşılabilir. Lenfomalarda ateş, terleme, halsizlik kaşıntı gibi genel belirtiler de görülebilir.’
Lenfoma tanısı konulduğunda tüm beden, çeşitli görüntüleme tetkikleri ile taranır. Hastalığın hangi lenf bezi bölgelerini tuttuğu belirlenir. Lenf bezleri dışında karaciğer, akciğer, beyin gibi organlarda tutulup olup olmadığına bakılır. Kemik iliği biyopsisi yapılır ve kemik iliğinde lenfoma hücresi birikimi olup olmadığı değerlendirilir. Organ tutulumu ve kemik iliği tutulumu olan olgular evre IV olgulardır. Ancak burada bir uyarıda bulunmak isteyen Onkoloji Uzmanımız, Hastalarımın bir kısmı dördüncü evrede ölümün kaçınılmaz olduğunu, tedavisi olmadığını sanıyor. Erken evredeki lenfomaların daha kısa süren tedavilerle daha büyük başarılı oranıyla tedavi edilebildikleri doğrudur. Ancak dördüncü evre lenfoma da tam şifa olabilir. Genel kanserler içinde en yüksek başarı oranları lenfomalarda sağlanmaktadır. Bazen tümöre bağlı faktörler nedeniyle erken evre bir lenfoma tedaviye direnç gösterirken, dördüncü evre bir lenfoma hızla şifa olabilmektedir.
Lenf kanserlerinin nedenleri kabaca diğer organ kanserlerindeki nedenlere benzerdir. Her bir hücre çoğalması sırasında kromozon dizimizdeki bazlarda ortalama 120000 hata meydana geldiği biliniyor. DNA tamir enzimleri bu hataların bir kısmını düzeltiyor, ancak bir kısmı tamir mekanizmalarından kaçıyor. Bu hatalara mutasyon diyoruz. Bazı kimyasal maddeler, radyasyon gibi fiziksel nedenler hata sayısını artırıyor. Ancak hiçbir neden yokken bile hücre çoğalması sırasında hatalar oluşabiliyor. Kısacası lenfoma ve diğer organ kanserlerinin nedenlerini anlamak çok güç değildir. Asıl sorulması gereken soru niye herkesin kanser olmadığıdır. Her hücre çoğalmasında bu kadar çok hata meydana geliyorsa ve bedenimizde bir katrilyon kadar hücre olduğuna göre, gördüğümüz kanser hastası sayısı beklediğimizin altındadır. Mutasyonlar, canlıların değişen dünyaya ayak uydurabilmeleri ve evrimleşerek yaşamlarını sürdürebilmeleri için bir mekanizmadır. Kanser, bu avantajın bir bedelidir.
Lenfomaların tedavisi evresine göre değişir. Ancak tedavinin temeli damar içine kemoterapi uygulamasıdır. Tümörün mikroskop altında saptanabilen özelliklerine göre halk arasında akıllı ilaç diye bilinen bazı ilaçlar da kullanılır. Bir bölgeye sınırlı lenfomalarda hastalık bölgesine radyoterapi uygulayarak kemoterapi sayısını azaltmaya ve kemoterapinin yan etkilerini azaltmaya çalışırız. Lenfoma tedavisinde çok özel bazı acil durumlar dışında ameliyat uygulanmaz. Bir hasta bir kemoterapi planına yanıt vermezse başka bir plana geçeriz. İlk verilen tedavi planına birinci sıra, diğerine ikinci sıra adı verilir. Lenfoma hücreleri standart kemoterapi dozlarına direnç geliştirdiğinde, kemoterapi dozunu artırarak bu direnci kırabilir ve şifa sağlayabiliriz. Bu nedenle, birinci sıra tedaviden sonra lenfoması geri gelen hastaları, ikinci sıra kemoterapiden sonra olabildiğince hastalıksız hale getirir ve yüksek doz kemoterapi ve otolog periferik kan kök hücre nakli uygularız. Buradaki kemik iliği nakli işlemi şöyle yapılır: Önce hastanın kan kök hücreleri hareketlendirme (mobilizasyon) denen bir yöntemle çevre kanına çıkartılır, sonra toparlama (aferez) denen işlemle toplanır ve soğutularak saklanır. Daha sonra hastaya normalde verdiğimiz dozların üstünde kemoterapi dozlarını veririz. Yüksek doz planlarında, daha önceki çalışmalarda kemik iliği hasarları dışındaki yan etkiler açısından araştırılmış ve hastalar için güvenli olduğu kanıtlanmış ilaçlar kullanılır. Böyle yüksek dozdaki kemoterapi tümörü tamamen yok edebilir. Ancak bu sırada kemik iliğindeki sağlıklı kan kök hücrelerini de zarar görür. İşte daha önce hastamızdan alınan ve saklanan kan kök hücreleri tekrar hastaya verildiğinde, verilen kök hücreler kemik iliğine yerleşir, tekrar beyaz küre, kırmız küre ve kan pulcukları üretmeye başlar. Aslına kemik iliği nakli, yüksek doz kemoterapinin kemik iliğinde yaptığı hasarı tamir etmek için geliştirilmiş bir işlemdir. Lenfoblatik lenfoma gibi, klinik seyrinin daha zor geçeceğini bildiğimiz bazı lenfoma türlerinde ise, birinci sıra kemoterapiden sonra hastalığı kaybolan hastalara, hastalığın geri gelmesini beklemeden pekiştirme amaçlı yüksek doz kemoterapi ve otolog periferik kan kök hücre nakli uygulanır.
Lenfomalı hastalar ve yakınları tedavi başarı oranlarını bilmek isteyebildiğini söyleyen Onkoloji Uzmanımız, bu konudaki bilgiyi doğrudan doktorlarına sormaları daha doğru olduğunu belirtti. Lenfoma hastaları evrelerine, bazı kan parametrelerine ve B belirtisi dediğimiz ateş, terleme ve kilo kaybı gibi yakınmalarının olup olmamasına göre iyi, orta ve kötü risk gruplarına ayrıldığında iyi risk gruplarında %80-90; kötü risk gruplarında % 45-50 oranında tam olarak şifa olabilmektedir. Tam şifa olamayan hastaları da sayısı gittikçe artan ve çeşitlenen tedavilerle uzun yıllar yaşamda tutmak mümkündür. Görüldüğü gibi, toplumda bilinenin tersine lenfomalardaki ve genel olarak kanserdeki şifa oranı diğer birçok kronik hastalıktan daha yüksektir.
Lenfoma tanısı alan kişilerin öncelikler sorularını doktorlarına sormalarını öneren Onkoloji Uzmanımız, Bir komşu, iyileşmiş veya iyileşememiş başka bir hasta, gazete, internet bilgilerine başvurmalarının zararlı olabileceğini düşündüğünü, günümüzde bilginin o kadar hızla çoğaldığını ve değiştiğini, bu sebeple bir doktorun bile kendi alanı dışında karar verebilmesinin çok zor hale geldiğini belirtti. Aşırı bilgilenmenin kafa karışıklığı, kaygı, güvensizlik, tedaviye uyumsuzluğa neden olduğunu gördüğünü söyledi.
Lenfomaya veya herhangi bir kansere iyi gelen özel bir diyet yoktur. Şeker tüketmek lenfomayı beslemez. Tüm kanser hastalarının, her birey için geçerli olan genel sağlıklı yaşama kurallarına uyması gerekir. Bunlar sigara içmemek, alkol tüketmemek, hareketli yaşamak, şişmanlamamak, dengeli beslenmektir. Aşırı şeker tüketimi eğer şişmanlığa neden oluyorsa, diyabet, hipertansiyon ve kanser gibi kronik hastalıkları tetikleyebilir. Ancak kanser hastalarına şekerin yasaklanması doğru değildir. İleri evre kanser hastalarına en sık karşılaşılan sorun iştahsızlık ve aşırı zayıflamadır (kaşeksi). Bu dönemdeki hastaları, bilimsel verisi olmadığı halde, uyulması zor diyet programlarına mahkum etmek etik değildir.
Kemoterapinin elbette bazı yan etkileri vardır. Bazıları hemen ilaç alma sırasında görülür, bazıları günler veya haftalar sonra ortaya çıkar. Bulantı, kusma, ağız yarası ve saç dökülmesi sık görülür. Tüm kanser hastaları tedavi öncesinde yan etkiler konusunda bilgilendirilir ve bu bilgilendirme yapıldığına dair imza ile onayları alınır. Birçok merkezde hangi yan etkide ne yapılacağını anlatan kitapçıklar dağıtılır. Tüm yan etkilerin yönetimini burada anlatmak yaralı olmayacaktır düşüncesindeyim. Kemoterapiyi planlayan uzman doktor, verdiği tedavinin en sık yan etkilerine göre hastanın evinde kullanacağı ilaçları ve kullanma şeklini anlatan bir reçete düzenler. Bulantı giderici ilaçlar, kabızlık önleyiciler, ishal önleyiciler, mide yanmasını önleyenler, iştah açıcılar veya kanda ürik asit yükselmesini önleyen ilaçlar bu reçetelerde bulunabilir. Alt gruplarını saydığım bu destek ilaçları sayesinde, birçok hasta hiçbir yan etki olmadan ya da hafif yan etkilerle tedavisini tamamlayabilir. Kısaca hastaların doktorlarının ve hemşirelerinin önerilerine uyması gerekir. Bu önlemlere karşın yakınması devam eden hastaların doktorlarına giderek kontrol olmaları gerekir. Bu yakınmalar için, doktor bilgisi olmadan başvurulan geleneksel, alternatif veya tamamlayıcı yöntemlerin zararları olabilir. Doğru bilgiyi sizi tedavi eden doktorunuzdan almalısınız.
Hastalar sıkça komşularından, televizyondan, internetten duydukları alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili sorular soruyor. Eşek sütü, anne sütü, kaplumbağa kanı, herhangi bir ot gibi. Kanser çalışmaları hızla devam ediyor. Etkin ve zararsız olduğu kanıtlanan tedaviler size sunuluyor. Bundan emin olmalısınız. Bu tür yöntemleri yine de kullanmak isteyen hastalar doktorlarına ve kemoterapi hemşirelerine mutlaka bilgi vermelidir. Çünkü bu yöntemler kemoterapi ilaçları ile etkileşime girerek ölüme varabilen etkileşimlere ve yan etkilere yol açabilir. Kanıtlanmış tedaviler varken hastaların alternatif yöntemlerle zaman kaybettiğini görmek beni bir insan olarak çok üzmektedir.
”
Alo Yeditepe