Geçmişte kanser tedavisi denildiğinde, her hastada belli başlı yöntemler uygulanıyordu. Gelişen teknoloji ile tıp biliminin ortaklığı, bugün kişiye özel tedavi yaklaşımlarının önemini daha net şekilde ortaya koyabiliyor. Tıbbi Onkoloji uzmanları , bireyselleştirilmiş tedavilerin “hastalık yok, hasta var” prensibiyle uygulandığına işaret ederek Dünya Kanser Günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu.
Çağımızın en önemli sağlık sorunlarının ilk sıralarında kanserler yer alıyor. Bu hastalıkların tedavisinde neredeyse her gün, farklı bir yenilikten söz ediliyor. Son dönemin en önemli konu başlığı ise bireyselleştirilmiş yani kişiye özel tedaviler... Tıbbın genelinde çok hızlı bir ilerleme olduğunun altını çizen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanları, “Geçmişte öğrendiklerimiz biz doktorlara yıllarca yetebilirken, kendimizi güncelleme zorunluluğu önce aylara, günümüzde ise neredeyse haftalara indi” dedi.
Artık tümörün mikroskop altındaki özelliklerinin yanı sıra moleküler genetik özellikleri de kişiye uygun tedavinin saptanmasında önem taşıyor. Bu sayede sağ kalma oranları da artabiliyor. “Metastazlı kanserlerde ise remisyon yani hastalığın susma evresi öyle uzun sürüyor ki hastada tam şifaya yakın sonuçlar elde edilebiliyor” diyen uzmanlar, bireyselleştirilmiş tedaviye ilişkin şu örneği verdi: “Akciğer kanseri dışında, farklı birçok kanser türünde de moleküler genetik çalışmalara bakılarak hastanın kemoterapiden fayda görüp göremeyeceği, bunun yan etkilerine maruz kalmadan verilebilecek başka tedavilerin olup olmadığı anlaşılabiliyor. Akciğer kanserinin alt gruplarından olan adenokanserde, hastalığa neden olan mutasyonlar saptanıyor.Tedavi, bu mutasyonlara yönelik olarak uygulanıyor. Dolayısıyla akciğer adenokanseri tanısıyla 10 hasta geldiğinde; bazılarına tümör özelliklerine göre ağızdan alınan bir tablet veriliyor, bazılarına ise doğrudan sistemik kemoterapi uygulanıyor.”
Geçmişte akciğer kanserli kişiler sağlık kurumlarına geç evrede başvurduğunda, mevcut tedaviler yeterli sonucu vermediğinde hastalar nefes darlığı nedeniyle hayatını kaybedebiliyordu. Oysa bugün bireyselleştirilmiş tedavi yöntemleriyle tam şifa sağlanamasa da nefes darlığı, ağrı gibi yakınmaların oranının çok azaldığının altını çizen uzmanlar, “Uygulanan tedavinin iki yönü var. Bu bazen şifa sağlamak iken bazen hastalığı kontrol etmek ve kişinin yaşam konforunu arttırmak oluyor. Özellikle de akciğer kanserlerinde hastaların ömrünün uzadığını görüyoruz” diye konuştu.
Bireyselleştirilmiş tedavinin, gelecekte anlamına daha uygun hale geleceği düşünülüyor. Örneğin; kişide enfeksiyon varlığı halinde henüz antibiyotik tedavisine başlamadan mevcut mikroorganizmanın hangi antibiyotiğe cevap vereceğinin anlaşılabilmesi gibi... Ancak günümüzde bu durum, kemoterapik ilaçlar için geçerli değil. Uzmanlarımız, ileride ise hastaya daha kemoterapi vermeden, bundan fayda görüp görmeyeceğinin ya da hastada hangi yan etkilerin, ne derecede görülebileceğinin anlaşılabileceğini vurguladı.
Söz konusu bireyselleştirilmiş tedavi olunca, akla ilk gelen konulardan biri de akıllı ilaçlar! Son dönemin en umut verici gelişmelerinden biri olarak değerlendirilen bu ilaçların tümör dışında kalan sağlam dokulara etki etmemesinin beklendiğini vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanları, “Akıllı ilaç kavramı, ilaçların daha akıllı, daha zararsız, daha çok etkili olması gerektiğini öğretti bize. Her geçen gün bu yeni ilaçların yan etkileri azaltılarak, mükemmele ulaşmaya çalışılıyor” diye konuştu.
İnsanların, kanser olma korkusuyla doktora daha fazla başvurduğu düşünülüyor. Bununla birlikte, yapılan anketler ise bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Zira birçok kişinin kanser tanısı alacağı korkusuyla doktora başvurmakta gecikerek, tanı ve tedavi açısından geç kaldığı görülüyor. Toplum olarak korkutarak öğretme yolunu çok sık kullandığımızı ancak korkuyu ortadan kaldırarak, bilgiyi arttırmanın önemli olduğunu belirten uzmanlar “Bilginin belli bir süzgeçten geçirilerek topluma aktarılması gerekiyor. Çünkü yanlış olmasa bile fazla bilgilendirme, toplumda endişe ve korkunun doğmasına ya da kafa karışıklığına neden olabiliyor. Bu nedenle hastaların bilgi almak için doğrudan sağlık kurumlarına başvurması gerekiyor” dedi.
”
Alo Yeditepe