Yakın zamanda kanser teşhisi konan veya hastalığa yakalanmaktan çok korkan biri için dünya, özellikle sosyal medya ondan nasıl kaçınılacağı, nasıl tedavi edileceği ve bu konuda neyin korkulacağı konusunda bilimsel olarak yanlış bilgilerle doludur. Peki kanserle ilgili söylenenlerin ne kadarı doğru? Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Bala Başak Öven, kanser hakkında doğru bilinen yanlışları anlattı.
Hayır, kanser her zaman yaşam kaybına neden olan bir hastalık değildir, hastalığın hangi evrede yakalandığına göre değişmektedir. Kanser erken tanı konulup tedavi edildiğinde tam iyileşme sağlanabilmektedir. Son yıllarda tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle beraber yaşam kaybı oranları ciddi oranda azalmıştır.
Kanser erken yakalandığında ve ameliyat edildikten sonra ve koruyucu tedavilerle tedavi edildiğinde tam olarak iyileşebilir. Kanserin tekrarı hastalığın tipine ve yaygınlığına göre değişir. İleri evre hastalıklarda tekrar riski daha fazla olmakla beraber, ilk 2-3 yıl sonra tekrar riski belirgin azalır. Hastalıksız 5 yıl geçtiğinde çoğunlukla tam iyileşmeden bahsetmek mümkündür.
Kanser kesinlikle bulaşıcı bir hastalık değildir. Kanserin kendisi ve tedavisinde kullanılan kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemler hastanın etrafındaki kişilere zarar vermez.
Her kanser için risk faktörleri farklı olmakla beraber, risk faktörlerinin varlığında mutlaka kanser gelişeceği düşünülmemelidir. Bu risk faktörlerinin hastalığa sebep olabileceği tahmin edilebilir ama bunu kanıtlamak mümkün değildir. Yaş, genetik yatkınlık veya aile öyküsü değiştirilemeyen risk faktörleri arasında sayılabilir. Bununla beraber sigara, obezite, egzersiz yapmama, alkol, sağlıksız beslenme (az lifli beslenme gibi) değiştirilebilir risk faktörleri arasındadır. Diğer riskler radyasyona maruziyet, fazla güneş ışınına maruziyet veya çeşitli virüslerdir. Stresin direk kanserle ilişkisi gösterilemese de bağışıklık sistemini kötü yönde etkilediği bilinmektedir.
Kemoterapi kanser hücrelerini öldürürken aynı zamanda normal hücrelere de zarar verebilir bu nedenle en çok hızlı bölünen hücreler olan sindirim sistemi, kemik iliği, saç, deri gibi organlar daha çok etkilenir. En sık yan etkiler saç dökülmesi, bulantı, kusma ve kan değerlerinde düşme olarak sayılabilir. Kemoterapi nedeniyle oluşacak yan etkiler önceden bilinirse bu yan etkilere karşı önlem almak mümkün olabilmektedir. Kemoterapiye bağlı yan etkiler büyük oranda tamamen düzelebilen yan etkilerdir.
Saç dökülmesi geriye dönüşümlü bir yan etki olup tedavinin bitmesinden 1-2 hafta sonra saçlar tekrar çıkmaya başlar. Her kemoterapi de saç dökülmesine neden olmaz.
Günümüzde kullanılan deodorant, kozmetik madde veya saç boyalarının kanser ile ilişkisi gösterilmemiştir.
Meme kanseri, yumurtalık kanseri, barsak ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin kalıtsal olabileceği bilinmektedir. Fakat bu kanserlerin kalıtsal olma ihtimalleri sadece %5-10 civarındadır. Özellikle kanserli bireyde BRCA1,2 gibi genlerinde mutasyon varlığı diğer aile bireylerinde kanser görülme ihtimalini arttırmaktadır.
Kanser hastalarında erken tanının hayat kurtardığı su götürmez bir gerçektir. Hastalık ne kadar erken tanınırsa tedavi etmek o kadar mümkündür. Bu yüzden hastalığı bilmek, tedavi edilmek ve düzenli takiplerle hastalık tekrar ettiğinde erken saptamak tam iyileşmeyi mümkün kılar. Ayrıca hastalığı bilmek, oluşabilecek komplikasyonları ve hastalığa zarar verebilecek risklerden uzak durmayı da sağlar.
Bilinen bitkilerin veya kullanılan alternatif yöntemlerin kanser tedavisinde ve korunmasında yararı kesin değildir. Bununla beraber greyfurt, ısırgan gibi bitkilerin tedavi sırasında kullanımı verilen kemoterapilerle karaciğerde etkileşime girerek etkinliğini azaltabilir. Çok bilinen yeşil çay bile tedavi sırasında karaciğer fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Kimi bitkiler hormon içerdiğinden (soya vb) meme kanseri için risk oluşturabilir. Öte yandan direk hastalıkla ilişkili olmasa da, zencefil kemoterapiye bağlı bulantıyı azaltabilir. Mevsiminde tüketilen taze sebze ve meyveler bağışıklığı arttırarak hastalığın seyrini olumlu etkilerken kanser için risk oluşturan obezite için de önleyici olabilir.
Hamilelik kanser semptomlarını maskeleyerek meme kanseri gibi bazı kanserlerin daha geç tanı konulmasına neden olabilir. Özellikle bebeğin organlarının gelişimini tamamladığı ilk 12 hafta geçtikten sonra pekçok kemoterapi ilacı bebeğin gelişimini olumsuz etkilemediğinden kullanılabilir. Fakat gebelik sırasında akıllı ilaçlar, radyoterapi ve hormon ilaçları bebeğe zararlı olduğundan kullanılmaz.
Akciğer kanseri için risk faktörlerinin başında sigara gelmektedir. Fakat her sigara için kanser olmadığı gibi, hiç sigara içmeyenlerde de akciğer kanseri görülebilir. Akciğer kanserinde sigara dışında radon gazı, asbest maruziyeti, hava kirliliği, genetik yatkınlık, radyoterapi öyküsü gibi diğer etmenler de risk faktörüdür.
Biyopsi, kanser dokusundan iğne ile veya küçük bir kesi ile patolojik inceleme için örnek alınması demektir. Kanser tedavisi, her organın farklı tür kanserleri için farklılık gösterir. Bu sebeple onkolojik bir tedavi başlamadan önce biyopsi yapılması şarttır. Hastalığın yayılması ile ilgisi yoktur. Ameliyat ise yaygınlığı olmayan tek bir yerde bulunan kanserler için tam iyileşme sağlamak hedeflenerek yapılır. Ameliyatın kanserin yayılmasına neden olması gibi bir durum yanlış bir bilgidir.
Şeker tüketiminin kanseri artırdığının kanıtı yoktur. Şeker ve şekerli içecekler yüksek kalori nedeniyle kilo artışına sebep olurlar dolayısıyla obezite ilişkili kanserler için (meme, prostat, kolon kanserleri) risk oluştururlar.
”
Alo Yeditepe