Bir kadının en iyi üreme yılları, 20'li yaşlardır. Doğurganlık 30'lu yıllarda, özellikle de 35 yaşından sonra giderek azalır. Gebe kalmaya çalıştığı her ay, sağlıklı, doğurgan, 30 yaşındaki bir kadının hamile kalma şansı yüzde 20'dir. Bu, 1 döngüde hamile kalmaya çalışan doğurganlık çağındaki her 100 kadın için, 20'sinin başarılı olacağı ve diğer 80'inin tekrar denemek zorunda kalacağı anlamına gelmektedir. 40 yaşına gelindiğinde ise bir kadının şansı döngü başına yüzde 5'ten azdır. Bu nedenle her 100 kadından 5'inden daha azının her ay başarılı olması beklenir.
Kadınlar 30'lu yaşların ortasına ulaştıklarında hamile kalma olasılıkları azalır ve düşük olma olasılığı artar, çünkü yumurta sayısı azaldıkça yumurta kalitesi düşer. Bu nedenle, bir kadının yaşı, yumurta kalitesinin en doğru testidir. Yumurta kalitesindeki önemli bir değişiklik, anöploidi adı verilen genetik anormalliklerin sıklığıdır (bir yumurtada çok fazla veya çok az kromozom). Bir kadın yaşlandıkça, yumurtalarının çoğunda ya çok az ya da çok fazla kromozom bulunur. Bu da, döllenme meydana gelirse, embriyoda çok fazla veya çok az kromozom olacağı anlamına gelir. Çok fazla veya az sayıda kromozomu olan embriyoların çoğunda hamilelik gerçekleşmez veya düşükle sonuçlanır. Bu da ileri yaştaki kadınlarda azalmış hamilelik ve artmış düşük yapma oranlarının açıklanmasına yardımcıdır.
Yumurtalıklarda yumurta içeren foliküllerin azalmasına “yumurtalık rezervinin kaybı” olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar sahip olacakları tüm foliküllerle doğdukları için bekleyen follikül havuzu yaşam boyunca yavaş yavaş kullanılmaktadır. Yumurtalık rezervi azaldıkça, foliküller FSH stimülasyonuna gittikçe daha az duyarlı hale gelir, böylece bir yumurtanın olgunlaşması için daha fazla stimülasyona ihtiyaçları olur. Önce periyotlar birbirine yaklaşabilir, 21 ila 25 gün arayla kısa döngülere neden olabilir. Sonunda, foliküller, sürekli olarak yumurtlayacak kadar iyi tepki veremez ve uzun, düzensiz döngülere yol açar. Azalmış yumurtalık rezervi, genellikle yaşla ilişkilidir ve doğal yumurta kaybı ve kalan yumurtaların ortalama kalitesinde düşme nedeniyle oluşur.
Bu gruptaki kadınların gebelik şanslarını artırmak ve sağlıklı bir çocuk sahibi olabilmeleri için yeni teknolojilerden preimplantasyon gentik tanı (PGT) denilen embriyoların tüm kromozomlarını inceleyen ve bozuklukların tespit edilebildiği testler uygulanabilir. Embriyologlar tarafından embriyoya zarar vermeden yapılan biyopsi sonrası genetik laboratuvarda embriyonun 24 kromozomu taranmakta, bu sayede genetik olarak normal bir embriyo bulunup transfer işlemi gerçekleştirilebilmektedir. Bu yöntem sayesinde kadının gebelik şansı, devam eden gebelik oranları ve normal genetik özelliklerde bir bebeğe sahip olma şansı artırılmış olmaktadır.
Bu yaştaki kadınların ilk randevularındaki muayene sırasında yumurtalıkların mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. Yumurtalık hacimleri yeterliyse ve yumurtalıklarda gelişebilecek ya da tedaviye yanıt verebilecek kadar folikülleri varsa; yumurtalıklara trombositten zengin plasma (PRP) verilerek mevcut fakat uykuda olarak nitelendirilen küçük foliküllerin uyarılması sağlanabilmektedir. Böylelikle daha iyi kalitede yumurta elde etme şansı artırılabilmektedir.
”
Alo Yeditepe