Kişinin yaşamında önem taşıyan kavramlardan biri de öz güven. Kendini rahatça ifade etmekten sosyalleşmeye, benliğine anlam katmaya dek birçok konuda kişive vardımcı olan öz güvenin temelleri çocukluk çağında atıldığından, bu konuda anne - babalara önemli görevler düşüyor
Çocukluk günlerine, okul yıllarına, sosyal ortamlarınıza ya da iş hayatınıza dair hatırladığınız kişileri durup düşünün... Kimler aklınızda kaldı? Yakın arkadaşlarınız dışında çok sessiz ya da kendine güveniyle dikkat çekenler mi geliyor aklınıza? O halde öz güvenin öne çıkan bir özellik olduğunu söylersek yanlış olmaz. Öz güveni "Kişinin kendi değerine yönelik global değerlendirmesi, benlik kavramının bir yönü..." olarak tanımlayan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog Merve Öz, konuyla ilgili sorularımızı yanıtlamadan önce, öz güvenin yaşamdaki rolünü şöyle açıklıyor:
"Öz güven, hayatın tümüne etki ediyor. Bir ortamda rahatça kendini anlatabilmek, fikir belirtmek gibi süreçlerde doğrudan önem taşıyor. Dolayısıyla, kendini ortaya koymak ya da gizlemek arasında uzayan bir çizgi olarak, hayatı olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor."
Bu durum en çok; fikir belirtmeme ya da fikrini söyleyememe, karar almada zorlanma, sınır koyamama, hayır diyememe, olumlu olayları görmezden gelip olumsuz olaylardan kolayca etkilenme, sosyal ortamlara girmeme, içe kapanma, utanç, suçluluk, pişmanlık, sevilmediğini hissetme, kendini başarısız ve değersiz olarak değerlendirme, fiziksel görünüşünü beğenmeme, insanlar tarafından kolayca reddedileceğine inanma, eleştirilere karşı aşırı hassas olma ve risk alamama olarak kendini gösteriyor.
Kendiyle ilgili olumsuz düşünceler, kendini suçlama gibi öz güven eksikliği belirtileri depresyona yatkınlığı arttırabiliyor. Öz güven eksikliği; toplumdan kendini soyutlama, rezil olacağım korkusu ile fikrini belirtememe gibi semptomlarla eşleşerek zamanla sosyal fobiye yol açabiliyor. Ayrıca yeme bozuklukları hatta duygusal beslenme ile çok yakından ilişkili olabiliyor. Duygusal beslenme, kişinin açlıktan ziyade olaylara yemek yiyerek tepki vermesi olarak tanımlanıyor. Kişinin üzgün, stresli olduğu için yani olumlu duyguyu ortaya çıkarmak amacıyla yemek yemesine neden oluyor. Hissettiği olumsuz duyguları azaltmak adına yemek yiyebiliyor. Fazla kilosundan dolayı öz güveni daha da azalıp kendini toplumdan soyutlayarak daha çok yemek yeme davranışı geliştirerek bir kısır döngü içine girebiliyor.
Çocukluk travmaları, öz güven düşüklüğünün en temel nedenleri arasında sayılıyor. Bu dönemde; aileleri tarafından dışlanan, duygusal açıdan ihmal edilen, cinsel istismara maruz kalan çocuklar çok daha sık olarak öz güven problemi yaşıyor. Aileleri tarafından dışlanan ve ihmal edilen çocuklar, genelde sevilmediklerini hissederek kendilerini başarısız ve değersiz olarak değerlendiriyor. İnsanlar tarafından kolayca reddedileceğine inandıklarından dolayı kendi içlerine kapanıyorlar. İstismar ise çocuğun duygusal ve cinsel gelişimini, kişiler arası ilişkilerini, öz güvenini sarsıyor. Fiziksel görünüşünü beğenmeme, utanç ve suçluluk hissetme istismara uğramış çocuklarda en çok görülen belirtiler arasında yer alıyor. Dolayısıyla bu belirtiler, sosyal ortamlara girmeme ve içe kapanma gibi öz güven eksikliğinin diğer belirtilerine neden oluyor.
Öz güven üzerinde, ebeveynin çok önemli rolü var. Anne-babası tarafından çocuk üzerinde kurulan baskı, öz güveni olumsuz etkiliyor. Ebeveynin çeşitli aktivitelere karşı tutumu, çocuğun performansa verdiği değer konusunda belirleyici oluyor. Ailenin tutumu, çocuğun hedef oluşturmasında önem taşıyor. Çocuk, ebeveyn desteğinin; iyi not alması, bir spor takımına girmesi, arkadaşları tarafından çok sevilmesi, popüler bir çocuk olması gibi başarılara bağlı olduğunu algılıyor. Standartları karşılayamayan çocuğun, ideal sonuç ile ulaşılan sonuç arasındaki farkın büyüdüğünü fark etmesiyle öz güveni ters orantılı olarak değişebiliyor.
Çocuğun bir beceriye ya da bir niteliğe verdiği değer, ebeveyninin ve akranlarının değerlendirmelerinden doğrudan etkileniyor. Örneğin, dış görünüş önemli bir standart olarak öne çıkıyor. Çok uzun boylu ya da çok şişman bir çocuk, normların dışında kaldığı için kendini değersiz ve yetersiz hissederek, öz güveninde azalma meydana geliyor. Ayrıca çocuğun, çeşitli alanlarda yaşadığı ilk başarı ve başarısızlık deneyimleri öz güven üzerinde kuşkusuz önemli rol oynuyor.
Bu iki kavram birbirine çok yakın gibi görünse de aslında farklı. Öz güven, insanın kendine yönelik iyi duygular geliştirmesi sonucu, benliğinden memnun olması ve bunun sonucu olarak kendisi ve çevresiyle barışık olması iken cesaret, başına gelecek herhangi bir şeyden çekinmemektir. Öz güven geçmişten gelen bir altyapı gerektirirken, cesaret buna ihtiyaç duymuyor. Herkes cesur olabilse de öz güvenli olmayabiliyor. Cesaret, başkalarının veya bir üst değerin dayatmasıyla olsa da öz güven, kişinin bizzat kendine dayatmasıyla ortaya çıkıyor. İkisinin de fazlası zarar verebiliyor.
Öz güven eksikliği yaşayan insanların öz güvenliymiş gibi davranması kendilerini daha çok yormasına ve yıpratmasına neden oluyor. Örneğin; öz güveni düşük bir insan toplumda rezil olmamak için konuşmamayı tercih ediyor ve muhtemelen sohbete katılan insanları öz güvenli olarak tanımlıyor. Öz güvenli görünmek için sohbete katılması gerektiğini düşünebiliyor. Söyleyeceği cümle için uzun zaman düşünmesi gerekebiliyor. Sohbete katılma isteği ve rezil olma korkusu birleştiğinde ise kızarma, el ve seste titreme gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Hatta belki söylediği bir cümle için bile doğru yerde, doğru şeyi konuşup konuşmadığı hakkında uzun süre düşünebiliyor. Yaşanan bu süreç kişi açısından hem fiziksel hem de ruhsal olarak yorucu oluyor.
Bir sorunu çözmek için öncelikle sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor. Öz güvenliymiş gibi görünmek yerine düşük olduğunu fark edip, çözüm için ne yapabilirim diye düşünmek yaşanacak ruhsal yıpranmaları engellemeye yardımcı oluyor. Çünkü olmayan bir şeyi varmış gibi göstermenin bir girdabın içinde sürüklenmekten farkı yok. Bu durum, ruhsal durumu olumsuz etkileyerek yaşanan öz güven problemlerini daha da arttırıyor.
”
Alo Yeditepe