Sofralarımızın vazgeçilmezlerinden olan tuz, vücudumuzun normal işlevini gerçekleştirebilmesi için de hayati önem taşıyor. Asit-baz dengesinin sağlanması, kan basıncı kontrolü, dolaylı olarak da sinir ve kas sistemi için mutlaka gerekli bir mineral. Ancak tuzun, “azı karar, çoğu zarar” yaklaşımıyla tüketilmesi gerekiyor. Zira yüksek düzeyde kullanımı hipertansiyona neden olduğu gibi böbrekler, göz ve kemik sağlığı üzerinde de olumsuz etki yaratıyor.
Sağlıklı bir bireyin günlük tuz tüketiminin 5 gram yani yaklaşık 1 çay kaşığının altında olması gerektiğinin altını çizen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları Uzmanları dünyada bu rakamın 9-12 gr olarak saptandığını, Türkiye’de ise 18 grama kadar çıktığını söyledi. “Tuz” olarak kastedilen mineral sodyum klorür olduğunu belirterek, “Kişisel olarak yediklerimize eklediğimiz tuzun dışında, hazır yiyeceklerde, lezzetlendirici maddelerde, bisküvilerde, meşrubatlarda, sodada bol miktarda bulunuyor. Dolayısıyla gün içinde vücudumuza ihtiyacımızdan fazla sodyum klorür almış oluyoruz” dedi.
Uzmanlar, “Dünya Tuza Dikkat Haftası” dolayısıyla yaptığı açıklamada bu konudaki efsanelere dikkat çekti.
Bu bilgi kısmen doğru olmakla birlikte bazı hastaların fazla titizlik gösterip hiç tuz kullanmadıklarını belirten Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları Uzmanları “Bu hastalar, çoğunlukla kullandıkları tansiyon ilaçlarının idrar söktürücü etkisi nedeniyle de çok fazla tuz kaybediyor. Özellikle 70 yaş ve üstündeki kişilerde bu durum çok sık görülür. Hatta bilinç kaybıyla hastaneye başvurup sodyum düşüklüğü tanısı konmuş hastaların sayısı da oldukça fazladır. Sodyum düşüklüğü çeşitli hormonal nedenler, beyin tümörü, böbrek hastalıklarına bağlı olarak da yaşlılarda ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla ne kadar tuz tüketilmesi gerektiği konusunda, hastalar mutlaka hekimlerinden bilgi almalıdır.”
İnsanların yanlış bildiği bilgilerin başında da suni tuz kullanımı geliyor. Suni tuz preparatlarının içinde sodyum yerine potasyum bulunuyor. Zararsız olduğu düşünülerek yüksek dozda kullanılan bu preparatlar, potasyum yüksekliği yaparak, kalpte ritim bozukluğu, ani kalp durması, kas spazm ve krampları, böbrek üstü bezinde bozukluklar gibi ciddi durumları yaratma riski bulunuyor. Dolayısıyla tüketirken dikkatli olunması gerekiyor.
Özellikle son yıllarda adı sıklıkla duyulan ve sağlıklı olduğu belirtilen “himalaya ve kaya tuzu” nun da sanıldığı gibi sofra tuzundan daha yararlı olmadığına dikkat çeken Uzmanlar. “Özellikle Himalaya tuzlarında sodyum klorür dışında başka mineraller de bulunur. Bir kısmında radyoaktif etki olduğu için bu tuzlar, kanserojen olabilmektedir. Ayrıca bu tuzlardaki iyot miktarı yetersiz olduğu için tiroid kanseri riskini de artırmaktadır” dedi.
Tuz konusunda en çok merak edilen sorulardan birinin de “iyotlu tuz mu, iyotsuz tuz mu kullanılmalı” sorusu olduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri İç Hastalıkları Uzmanları, bu konuyla ilgili bilgiler verdi: “Dünya Sağlık Örgütü’nün, iyotsuz tuzun tiroid kanseri riskini arttırdığı konusunda uyarısı nedeniyle, bir dönem ülkemizde iyotsuz tuz pek bulunmuyordu. Ancak iyot fazlalığında da guatr yani tiroid bezi büyüme riski arttığından, guatrı olan ve tiroid bezi çok çalışan hastalarda iyotsuz tuz tercih etmesi gerekiyor. Sonuç olarak tiroid bezinde hiçbir problemi olmayan, ailede tiroid kanseri öyküsü olanlarda veya tiroid bezi az çalışanlarda iyotlu tuz, tiroid bezi oldukça büyük ve tiroid hormonları fazla olanlarda ise iyotsuz tuz kullanılmalıdır.”
”
Alo Yeditepe